2. BIR DUNYA HAZINESI: AFRIKA SAVANI
Ucsuz bucaksiz duzlukler. Tek tuk akasya agaclari. Bir zebrayi yeni yemis bir aslan surusu uyurken, iki aslan yavrusu oynasiyor. Yakici gunesin altinda zebralar ve gnu antiloplari agir agir, toz bulutlari icinde ilerliyorlar. Zurafalar ise ileri-geri giden uzun boyunlari ve seken yuruyusleri ile, yercekiminin daha az oldugu uzak gezegenlerden gelmis canlilar gibiler. Zurafayi andiran bir desene sahip fakat cok daha farkli bir govde yapisi olan bir cita ise, yeryuzundeki en hizli kara hayvani oldugunu gostermek istercesine, bir ceylanin pesinde saatte yuz kilometreyi gecen bir hizla kosup, caresiz ceylani yakaliyor ve arkadan gelen yavrulariyla beraber yemeye basliyor. Yakindaki bir gergedan ise, ufak bir kamyon agirligindaki 3 tonluk cussesi ve bir metre uzunlugundaki boynuzuyla hicbir hayvandan korkusu olmadan, magrur ve tepkisiz bir ifadeyle bu goruntuyu seyrediyor. Duzluklerin ortasindan kivrilan nehirin icindeki su aygirlari birbirlerine sokulmus uyuklarken, kiyidaki bir timsah, yeni yedigi yaban domuzunu sindiriyor. Iste dunyada bir baska benzeri olmayan olaganustu bir doga, Afrika savani ve onun essiz canlilar toplulugu.
Sanildiginin aksine, bircok Afrikalinin en buyuk korkusu, aslan degil, son derece sinirli olan Afrika yaban mandasiyla karsilasmaktir.
            Hemen hepimizin aklina “Afrika” denince gelen ilk goruntu, ucsuz bucaksiz duzlukler de yasayan, en ufagindan en irisine, bircok turden binlerce canlidir. Haksiz da sayilmayiz. Afrika’nin savani, dunyanin en zengin ve en gorkemli buyuk memeli turleri toplulugunu barindirir. Kopek buyuklugundeki antiloplardan, agirliklari 5 tona varabilen, kamyon buyuklugunde fillere kadar, bu duzlukler inanilmaz bir canli cesitliligine, ozellikle de bircok cesit memeli turune ev sahipligi yapar. Bizim icin en anlamlisi, insanin kokenin de Dogu Afrika savanindan geldigi, turumuzun milyonlarca yil once burada evrimlestigidir. Fakat cogumuz bir zamanlar dunyanin hemen her yerinde benzer cesitlilige ve gorkeme sahip olan canli topluluklarinin yasamis oldugunu bilmeyiz.  Ne yazik ki insanin gelisen teknolojisi ve Afrika’dan dunyaya yayilmasiyla, Avustralya’dan Malta’ya, Guney Amerika’dan Sibirya’ya bu muhtesem canli topluluklari yok edilmistir. Malta’nin cuce filleri, eski Romalilar zamaninda Amerika’da yasayan kilic disli kaplanlar, Madagaskar’da yasamis 500 kiloluk fil kuslari, hatta 1970’lere kadar ulkemizde bulunabilen Hazar kaplani, insanin amansiz yok etme kapasitesi yuzunden tarihin sayfalari arasinda kaybolmuslardir. Peki nedir Afrika savani ve nedir bu savani bu kadar zengin ve diger kitalarin dogal ortamlarina gore resmen bozulmamis kilan sebepler? Hizla artan nufus yuzunden acaba yakinda Afrika’da mi benzer bir sekilde muhtesem canlilarini yitirecekdir?  Bu benzersiz ekosistemden ogreneceklerimiz, gerek baska yasam ortamlarini korumak, gerekse kendisi ve canlilari da artik buyuk tehlikede olan savani kurtarmak icin kritik onem tasimaktadir.
“Savan” kelimesi, Afrika’ya ozgun olan ve kendine has bir canli toplulugunu barindiran, yilda yaklasik 500-1000 mm yagis alan, tek-tuk agacli otlaklari tanimlamak icin kullanilir. Savanin olusmasindaki en onemli faktorler, yillik yagis miktari ve zamani, topragin yapisi, atesin etkisi ve fillerin sayisidir. Yillik yagis miktari arttikca, savandaki agaclarin sayisi artar ve yaklasik 1000 mm ortalama yagis sinirinin yukarisinda, korular ve orman savannin yerini alir.
 
 
 
 
Ayri bolgelerde yasayan iki kardes aslan hasret gideriyor. Bir erkek aslaninin birince derecede akrabasi olmayan hicbir erkege tahammulu yoktur ve olumune dogusebilir.
 
Aslanlar bir gunde onlarca kez ciftlesebilir. Ama bunun disinda erkek aslan gunun cogunu uyuyarak gecirir ve avlanmayi cogunlukla disiler gerceklestirir.
Yillik ortalama yagis 600 mm’nin uzerinde oldugu zaman, topraktaki minerallerin cogu suyla beraber bitkilere erisilemez derinlikliklere akar ve bu bolgelerde, “miombo” denilen, yogun ama besin degeri az olan ve agaclarin cogunlukta oldugu bitki ortusu hakimdir. Bircok bilim adami, bu agac yogunlugu yuzunden miombonun bir savan tipi degil, savan ile orman arasi bir ekosistem oldugunu dusunmektedir. Tanzanya, Kongo, Angola, Zambia ve Zimbabwe’nin buyuk bir kismini kaplayan miombonun besin degeri dusuk oldugu icin, otcul ve buna bagli olarak etcil turlerinin sayisi da dusuktur. Yine de kendine uzun, kivrik boynuzlu ve dunyanin en guzel antiloplarindan olan sable gibi ozgun turleri barindirdigi icin onem tasiyan miombo savani, her ne kadar besicilik icin elverisli olmadigindan son yillara kadar Afrika’nin son el degmemis bolgelerindendiyse de, giderek artan nufus yogunlugu sonucu hizla isgal edilmekte ve yok edilmektedir.
Filmlerden tanidigimiz klasik Afrika ise, yilda 600 milimetreden az yagis alan kuru savandir. En iyi orneklerine Dogu Afrika’da, ozellikle Kenya ve Tanzanya’nin Serengeti-Masai Mara ekosisteminde rastlanan kuru savanda, yuksek miktarda yillik yagis olmadigindan ve yagmur genellikle iki ayri yagmurlu mevsimde kademeli olarak yagdigindan, topraktaki mineraller derine akmaz ve topraktan bu mineralleri alabildikleri icin bitkiler daha fazla besin degerine sahiptir. Bunun yaninda, volkanik bir bolge olan Dogu Afrika’nin buyuk bir kismini kaplayan volkanik toprak (tuf) bol mineralli ve verimli bir topraktir ve bitki turlerinin cesitliligini arttirir. Bu sebeplerden dolayi, kuru savan, bircok antilop turunu, ve gergedan, fil, zurafa, zebra, yaban domuzu gibi diger otcul canlilari, cesitli yirtici memelileri ve bircok kucuk memeli ile kusu barindirir. Kuru savandaki cesitliligi arttiran baska bir sebep ise, bu ortamin otlak ve kucuk korularin bir karisimi olmasi ve bu sayede hem agaclarin meyve ve yapraklariyla beslenen canlilari, hem de otlarla beslenen canlilarin yasamasina imkan vermesidir. Agaclarin az olmasinin en onemli sebepleri, dusuk yagis, periyodik yanginlar, agac koklerinin derine inmesini engelleyen volkanik kaya tabakasi ve surekli agaclari devirip olduren fillerdir. Bu bakimdan filler savan ekosisteminin en onemli canlilaridir ve kacak avlanma sonucu ortadan kaldirildiklari zaman bolgenin tamamen agaclarla kaplanmasina, gunumuzde bircok dogal parkta oldugu gibi yetersiz bir araziye kisitlandiklari zaman da, buradaki tum agaclarin yokolarak bir ekolojik felaketin ortaya cikmasina neden olurlar. Her ne kadar savanlarda memeliler buyuk onem tasisalar da, bircok ortamda oldugu gibi burada da bitkilerin cogu bocekler, ozellikle de karincalari andiran ve yerden birkac metre yuksekligi bulabilen yuvalar insa eden termitler tarafindan tuketilir. Bu da savanlarda bocekle beslenen bircok canlinin da yasamasi demektir. 
            Bu hayranlik uyandiran ekosistemi ilk kez, tez calismami yapmak icin Uganda’ya gittigim 1996 yazinda, Kenya’nin baskenti Nairobi’den sadece 4 kilometre uzakliktaki Nairobi milli parkinda gozlemleme mutluluguna eristim. Her ne kadar Dogu Afrika'nin kus, memeli ve diger canlilari uzerine rehber kitaplariyla, en iyi kus gozlemi yapilacak yerlerin listeleri, teleskop, durbun ve  fotograf malzemesiyle donanmissam da, tum bu techizat buranin canlilariyla ilk karsilasmamin olaganustu etkisine beni hazirlayamamisti. Daha ben yolda gordugum zebralar, Grant ceylanlari, gnu antiloplari ve sayisiz kus turune alismaya calisirken, calilarin arasindan beliren bir siyah gergedan beni heyecandan soluk soluga birakti. Bircok yerde boynuzu icin yokedilmis ama sehir bu kadar yakin oldugundan kimsenin avlamaya cesaret edemedigi bu gergedan turu, akrabasi beyaz gergedan gibi otla degil, agaclarin ve calilarin yapraklariyla beslenir ve aksi huyu, 2 tonluk cussesi ve bir metreye varabilen boynuzu ile pek dalasilacak bir canli degildir. Ne yazik ki tirnakla ayni maddeden olusan bu boynuz, Uzakodogu’da bilincsizce afrodizyak sanildigindan ve Yemen’de soylularin hancerlerinin tutacagi icin kullanildigindan, gergedanlar dogadan yok olmak uzeredir. Ac gozlu ve cahil insanlar yuzunden, dunyanin en etkileyici hayvanlarindan biri yeryuzunden silinmektedir. Yine de bu gergedan bu parkta emniyetteydi ve ayni bir sekilde, bu 1 milyon kisilik sehirden birkac kilometre uzakliktaki parkta, aslanlar, zurafalar, ve daha bircok savan canlisi da rahatsiz edilmeden yasiyordu.
 
Insanin da dahil oldugu primatlar takiminin en ilkel bireylerinden olan bu bushbaby (cali bebegi) Afrika savanindaki agaclarda yasayan gececil bir canlidir.
.
Afrika’daki ilk gunumden sonra, ilk hedefim savan dogasinin en guzel ornegi olan Serengeti-Mara ekosisteminin Kenya’daki kismi olan Masai Mara milli parkiydi. Sayisiz canliyla dolu olan Masai Mara, bozulmamis Afrika’nin son orneklerinden biridir ve Afrika Avrupa’nin somurgesi olmadan once kitanin cogunun nasil canlilarla dolu oldugunun gostergesidir. Ama bu dunya mirasi parki ziyaret etmek o kadar kolay degildir. Asfalt olarak baslayan yol daha sonra yarim metrelik cukurlarla dolu bir atis menzili haline geldi ve parka giden toprak yola saptigimizda baslayan saganak yagmur yuzunden, kisa bir sure sonra aracimiz camura saplanip kaldi. Bir saatlik bir cabadan sonra ancak yola cikabildik ve gece karanliginda kampa vardik.
 Ertesi gun alaca karanlikta park yoluna dustuk. Zebra ve gnu suruleri, zurafalar, saldirgan Afrika yaban mandalari, bir cok Grant ve Thomson ceylani, cakallar, devekuslari, akbabalar, kartallar, rengarenk yalicapkinlari, arikuslari ve daha bircok canli o gunu hafizama kazidi. Bir sonraki gun daha da nefes kesiciydi. Bir agacin altinda dinlenen bir cita ve dort yavrusu doganin zerafetinin doruk noktasiydi. Daha sonra onlari avladiklari bir ceylani yerken gorduk ve doganin baska bir yuzune de tanik olduk. Aksam uzeri gordugumuz bir aslan cifti ise, aractan 5 metre uzakta, hic umursamadan defalarca ciftlestiler. Hayvanlari sadece otururken veya ayakta degil de, avlanma, olum, ciftlesme gibi dogal faaliyetlerinde gormek cok guzeldi. Masai Mara'da gecirilen birkac gun hayatimin en degerli tecrubelerinden biri oldu. 
Afrika’nin yokolan canlilarini ve cevre sorunlarini incelemek ve belgelemek icin ciktigim ikinci Afrika yolculugumda, muhtesem Masai Mara’ya geri donme sansina sahip oldum. Bircok ekosistem gibi, surekli degisen Mara’da ilk sefere gore daha farkliydi. 1998 ilkbaharinda Kenya’yi seller altinda birakan El Nino yagmurlari nedeniyle, Masai Mara uzun otlarla kapliydi ve buradaki hayvanlarin sayisi artmisti. Her ne kadar bu gorkemli bir goruntuyse de, guneydeki Serengeti parkindaki antilop ve zebralarin yuzbinlercesinin, birkac ay sonra yillik gocleri geregi buraya gelince ne olacagi dusuncesi beni tedirgin etmisti. Cok buyuk de olsa, etrafinda yorenin yerlileri Masailerin yasadigi bu park, tasima kapasitesinin uzerince cikinca, parkin disina goc eden canlilar Masailer tarafindan avlanabilir, ya da parkin icinde kalarak bitki ortusunu yok edebilirler. Bu ozellikle filler icin gecerlidir. Ne yazik ki boylesine muazzam bir dogal ortamin bile insan tarafindan konulan sinirlari oldugu icin, beklenmeyen doga olaylari oldugunda hayvanlar icin herhangi bir esneklik soz konusu degildir. Dunyanin bircok yerinde oldugu gibi, Afrika’daki milli parklarin cogu da, zamaninda onbinlerce kilometrekareyi kaplamis dogal ortamlarin kucuk bir parcasinin korundugu ve kapsamlarindaki canlilarin park sinirlari disina cikinca olum tehlikesiyle yuzyuze kaldigi bolgelerdir. Bircok yerde dogal yasam bolgeleri sinirli oldugundan veya bu bolgelerde yasayan halk hakli olarak topragini kaybetmek istemediginden, parklar ve koruma bolgeleri de kucuk caplidir ve ekosistemin sadece bir kismini kapsarlar. Bu ozellikle de cok genis araziye ihtiyac duyan bircok sayida iri canliyi barindiran savan ekosistemi icin gecerlidir.
            Bu bakimdan, Masai-Mara gibi muazzam bir park bile, 1500 kilometre karelik yuzolcumuyle  Guney Afrika Cumhuriyeti’nin 20,000 kilometre karelik Kruger Milli Parki’na gore yetersizdir. Gerek buyukluguyle, gerekse barindiridigi canli cesitliligiyle Afrika’nin en populer ve en onemli parklarindan olan Kruger, Afrika’nin yokolan dogasini arastirdigim projemin ilk duraklarindandi. Kruger, Guney Afrika’nin “bushveld” denilen farkli yapidaki kuru savaninda yer alir. Acik, tek-tuk agacli savan ile miombo tipi savan arasinda bir yapiya sahip olan bushveld, yogun caliliklar ve korularla kaplidir ve iki savan tipinin de ozelliklerini icinde bulundurdugundan, buyuk bir tur cesitliligine sahiptir. Bu bakimdan Kruger inanilmaz canli cesitliligiyle unludur. 
Bu park hakkinda duyduklarim yanlis degildi. Gergedandan sable antilopuna, cok ender Afrika yaban kopeklerinden citaya kadar Afrika’nin kurak savani ve miombo savaninda rastlanan hemen her canliyi burada gormek mumkundur ve parkta 147’den fazla memeli turu yasamaktadir.Bunun yaninda, 112 surungen turu, 500’un uzerinde kus turu ve yaklasik 2000 bitki turu de Kruger’i mesken edinmistir. Guneyden baslayan yolculugumda, kuzeye dogru gittikce, ekosistemin nasil degistigine tanik oldum. Bitki ortusu yogun caliliklardan daha acik otlaklara donustukce, zurafa, siyah gergedan gibi calilar ve agaclarin yapraklariyla beslenen canlilarin sayisi azalip, zebra, ceylan, beyaz gergedan gibi otla beslenen canlilarin sayisi artti. Buna paralel olarak, leopar, Afrika yaban kedisi gibi yogun bitki ortusunu tercih eden avcilari gorme ihtimali duser, aslan, Afrika yaban kopegi gibi grup halinde, acik arazide avlanmayi tercih edenlerin sayisi artar.
     Dunyanin en buyuk memeli yogunluguna sahip olan Kruger parkindan etkilenmemek mumkun degildi. Neredeyse her koseyi donunce insanin karsisina baska bir hayvan cikiyordu. Ote yandan, tam anlamiyla bir dogal bolge hissi yoktu. Bunun sebebi, bircok insanin ziyaret edip yuksek gelir getirmesi icin, parkin bir ucundan digerine bir asfalt yol gecmektedir ve bunun disinda buyuk bir toprak yol agi da bulunmaktadir. Ayrica parkin icindeki kalinacak yerler de gayet gelismis ve en basit kulube bile elektriklidir. Her ne kadar hayvanlar gorundugu kadariyla bunlardan pek etkilenmiyor ve bircok hayvan, arabalari ve bungalowlari umursamadan gunluk hayatlarina devam ediyorlarsa da (kamp yerleri disinda arabadan cikmak kesinlikle yasakdir), yine de bu yuksek trafik buraya bir dogal parkdan cok bir eglence parki havasi vermekteydi. Ozellikle de ziyaretim sirasinda okul tatili oldugu icin, parkta neredeyse bir karnaval ortami hakimdi. Her ne kadar altyapisi ve canlilari sayesinde (ki Afrika'nin bircok yerinde tehdit altinda olan canlilar buraya getirilip serbest birakiliniyor) burasi cok gelir getiriyor ve bu sayede park ve canlilari cok iyi korunuyorsa da, bir ekosistemin bu hale geldigini gormek uzucuydu. Belki bircok tur, ozellikle de yok olma tehlikesi altinda olan turler iyi korunuyor ve ureyebiliyor ama bazen burasi neredeyse buyuk bir hayvanat bahcesi izlenimini veriyordu ve sanki devlet icin onemli olan dogalligi korumak degil de mumkun oldugu kadar kar etmekti. Ote yandan, parkin personeli genellikle cok bilgili ve yardimciydi. Gunduz ve gece surusleri duzenleniyor, bu surusler esnasinda gorulen hayvanlar, bitkiler mumkun oldugunca tanimlanip, yasamlari, bu turleri tehdit eden faktorler ve korunmalari icin gerekli olan sartlar anlatilarak bircok kisi bu konuda egitilmektedir. Savan ekosistemindeki arastirmamin sonucu anladim ki, cok sayida buyuk hayvani bulundurmasi sayesinde savan insanlardan cok ilgi goruyor, gelir getiriyor ve bu sayede diger ekosistemlere gore daha iyi korunuyor. Tabi kacak avlanma, otlaklari atese verme, kacak hayvancilik gibi sorunlar devam ediyor. Fakat savan ortamlari diger dogal ortamlara gore daha iyi korundugu icin bu tip tahribatlardan da goreceli olarak daha az zarar goruyorlar.  Ekoturizmden saglanan bu gelir, baska dogal ortamlardan da elde edilebilirse, bu ortamlarin yokedilme ihtimali dusecektir. Bunun icin en gerekli faktor, halkin dogaya olan ilgi ve bilgisinin arttirilmasi ve diger ekosistemlerin kendine has guzelliklerinden zevk almanin asilanmasidir. Benzer seyler, doga kulturu cok az olan Turk halkini bu konuda bilinclendirmek icin de gecerlidir.
Afrika yaban kopegi suphesiz kitanin en tehlikedeki turlerindendir.
Mavi-kahverengi desenleri ile topiler cok carpici gorunuslu antiloplardir.
INSANIN EVRIMI
            Gunumuzden yaklasik 5 milyon yil once, gezegenimizin gunese olan acisi hafifce degistigi icin dunyanin iklim dengesi bozuldu ve bir buzul cagi basladi. Kutuplardaki buzullar giderek buyudu, dunya denizlerinin sevieyesi alcaldi ve hava giderek kurudu. Deniz seviyesi dusunce artik Atlantik okyaunusundan su alamayan Akdeniz, bolgede baslayan kuraklik sonucu zamanla tamamiyle kurudu. Bu muazzam su kutlesinin kurumasi, Afrika’nin ikliminde buyuk capta degisikliklere yol acti ve otlaklarla kapli olan Afrika’nin kuzey yarisi, tamamiyle kuruyarak Sahara colunu olusturdu. Kitanin yagmur ormaniyla kapli bircok kismi, ozellikle de Dogu Afrika, bu iklim degisikligi sonucu havanin kurumasiyla bu orman ortusunu kaybetti ve savan olarak bilinen, tek tuk agaclarin bulundugu buyuk otlaklar kitanin buyuk bir kismini kapladi.
 Tabi bu ani degisiklik, bircok canli icin kosullara uymak veya yokolmak demekti. Yagmur ormanlarinin iklimi normalde cok istikrarli oldugu icin, bu ani degisikliklere karsi biyolojik acidan hazirliksiz olan bircok orman canlisi ortadan kalkti. Ama hepsi degil. Ozellikle de gunumuzun sempanzelerini cok andiran bir canli hizla uyum saglayabildi. Yasamak icin ihtiyaci olan meyve ve kucuk hayvanlari artik cok kuculmus olan orman parcasindan elde edemeyen bir grup, mecburen etrafi savanla cevrili orman parcalarindan cikip, korkarak da olsa savanda yiyecek aramaya basladi. Iklimin degismeye basladigi ilk birkac bin yilda, bu canlilar bir orman parcasindan digerine hizla gecip, eski hayatlarini devam ettirmeye calistilar. Ama bu orman parcalarinin da giderek kuculmesiyle, zamanla savandaki calilarin meyveleriyle ve yakalayabildikleri kucuk savan hayvanlariyla beslenmeye basladilar. Savandaki bircok cali tirmanilamayacak kadar ince yapili oldugundan, bu sempanze benzeri canlilar, sik sik iki ayaklarinin uzerinde dikilip bu meyveleri elleriyle toplamaya basladilar. Bu ayni zamanda yuksek otlarin arasindan gelen yirtici hayvanlari gormek acisindan da faydaliydi. Bunun yaninda, golgelik ormana alismis olan bu canlilar, acik arazi de ayaga kalktiklari zaman siyah vucutlarini hizla isitan ekvatoryal gunesten de daha az huzursuz oluyorlardi. Zamanla iki ayak uzerinde yurume giderek tek hareket tipi haline geldi ve bu sayede bu canlilar serbest kalan ellerini giderek daha sik kullanmaya basladilar. Bu insanin ilk atasi Australopithecus’du. 
            Ellerin giderek daha fazla kullanilmasi, daha iri beyinle dogan ve daha iyi koordinasyona sahip olan erkeklerin daha basarili avcilar olarak disiler tarafindan daha cok tercih edilmeleri demekti. Benzer sekilde, daha buyuk beyine sahip olan disiler, daha iyi alet kullanabiliyor ve hizli bir sekilde bircok tur bitki ve hayvani toplayarak tahminlere gore gruba av hayvanlarindan elde edilen kalorilerden daha fazlasini temin ediyorlardi. Bu sayede nesilden nesile ortalama beyin buyuklugu giderek artti ve bu da yeni kesifleri beraberinde getirdi.
            Homo habilis denen yeni bir turdu artik bu canlilar. Birbirine carptiklari taslardan yaptiklari keserleri, zamanla sopalarin ucuna tuttururarak ilk baltalari yaptilar. Bunu ok, yay, mizrak ve diger araclar takip etti. Birgun tasin birini yontarken cakan bir kivilcim tasin yani basindaki otlari atese verdi. Inanamadiklari bu olaya sahit olan bu canlilar, kisa bir zamanda atesin hakimiyetini de kazandi ve soguk geceler ve karanlikta gizlenen yirtici hayvanlar en buyuk korkulari olmaktan cikti. Atesin kesfi, Homo erectus turunun ortaya cikmasiyla ayni zamana denk geldi. Artik yasadiklari ortami degistirebilecek kapasiteye sahiplerdi ve basariyla avlandiklari icin kisa bir sure icinde nufuslari artti. Gelismis silahlari sayesinde kendilerine cok benzeyen iki turu de avlamaya basladilar ve birkac yuzyil icinde artik sadece bir tek iki ayakli canli turu vardi ve bunun adi Homo sapiens'di. Bircok diger canli da, bu usta avci sayesinde yeryuzunden kalkti. Giderek yukselen nufus yogunlugu nedeniyle bulunduklari bolgedeki yiyecek tukenince once Afrika’nin diger kisimlarina sonra da baska kitalara yayilmaya basladilar. Gunumuzden 20,000 yil once Antarktika haric butun kitalar bu usta avciyla, insanla kapliydi ve insanin gelmesinden once bu kitalarda yasayan bircok canli turu yok oldu. Yaklasik 10,000 yil once tarimi kesfeden insan, artik avci-toplayici yasam stiline bagli degildi. Sehirler kurdu, nufusu giderek artti, sehirler devletlere, devletler imparatorluklara donustu. Imparatorluklar yikildi, yenileri kuruldu, ronesansla artan bilgi birikimi, endustri devrimiyle sonuclandi. Endustri devriminden sonra insan nufusu kontrolden cikti. Insanlar en ucra yerlere bile yerlesmeye basladilar ve bircok dogal ortam ve canli turu yeryuzunden silindi.
Bu sempanzenin zeka ve duygu dolu bakisi, bu canlilarin bize evrimsel acidan ne kadar yakin oldugunu hatirlatiyor. Maalesef sempanzelerin sayisi, dogal ortamlarinin yok edilmesi sonucu hizla azaliyor.
Artik insan bagrindan ciktigi dogayi yokeden bir canli. En huzunlusu, insanin dogum yeri olan Afrika’nin, biz insanlardan en cok cekmis olmasi ve atamiza en yakin tur olan sempanze ve gorillerin yok olmanin esigine gelmesi. Kendimizi her ne kadar diger canlilardan ustun gorsek de, hicbir diger canli, dogayi bizim milyonda birimiz kadar tahrip etmiyor. Eger gercekten medeniyet sahibi ve ileri seviyede bir tursek, sayisiz turleri yok etmenin tam tersine, dogal cesitliligin koruyucusu olmak bize dusuyor.
 
Afrika Yagmur Ormani
Giris