6. KURAK KITANIN CAN DAMARLARI: SULAK ALANLAR, GOLLER VE NEHIRLER

        Afrika denince bircok insanin aklina sicak ve kurak, collerle kapli bir kita gelir. Ne de olsa kitanin kuzeyine hakim olan dunyanin en buyuk colu Sahara, Afrika’nin yaklasik ucte birini kaplar ve 19. ve 20. yuzyilda, Avrupa somurgeciliginin etkisiyle bircok gocmen toplulugun “medeni” yerlesik duzene gecmesi yuzunden, Sahara’nin guneyindeki Sahel bozkiri giderek collesmekte ve Sahara daha da genislemektedir. Bunun yaninda, Afrika’nin guneyindeki Namib colu ve kitanin buyuk kesimini kaplayan kurak bozkirlar, Afrika’yi Avustralya’dan sonra dunyadaki en kurak kita yapar.

        Buna ragmen bu gizemli kita buyuk bir colden ibaret degildir. Ekvatorun cevresinde yuzbinlerce kilometrekareyi kaplayan yagmur ormanlarinin yanisira, Afrika dunyaca oneme sahip bircok gol, sulak alan ve nehiri de icinde barindirir. Bunlarin arasinda en etkileyici olanlar, orta ve bati Afrika’daki Kongo ve Nijer nehirleri, dunyanin en uzun nehri olan Nil nehri ile bu nehirin Sudan’in guneyinde olusturdugu yuzbinlerce kilometrekarelik batakliklar, Botswana’daki Okavango deltasi ile bagli oldugu Zambezi nehri sistemi ve Dogu Afrika’nin kita sahanligi ayrilimindaki goller ve sulak alanlardir. Ozellikle de Dogu Afrika’daki Nil nehrinin kaynagi olan sulak alanlar ve goller toplulugu, bircok canliya barinaklik etmenin yanisira, jeolojik surecin islemesine de benzersiz bir ornek olusturur.
        Gunumuzde gollerin ve verimli volkanik topragin hayat verdigi bu bolge, bircok nefes kesen dogal olusum ve canliya ev sahipligi yapar ve evrimin sinirsiz potensiyeline mukemmel bir ornektir. Gerek bu proje esnasinda, gerekse Uganda’daki tez arastirmam sonrasinda bu bolgede incelemelerde bulundum ve Nil’in kaynaginin, kitanin en buyuk gollerinin ve bircok onemli sulak alanin bulustugu bu onemli bolgenin dogasini ve bu dogayi tehdit eden faktorleri arastirdim.
Muazzam Viktorya Golu ve Uganda’nin sulak alanlari
         Afrika’nin en buyuk ve en onemli golu, Uganda, Tanzanya ve Kenya sinirindaki Viktorya goludur. 68,000 kmkarelik yuzolcumu ile dunyanin ikinci buyuk golu olan Viktorya’nin, jeolojik olarak kisa bir sure olan son birkac yuzbin yilda, bolgenin tektonik faaliyetler sonucu cokerek golun batisindaki Ruwenzori daglarinin yukselmesiyle gunumuzdeki seklini aldigi dusunulmektedir. Bir zamanlar batiya dogru akan nehirler, Ruwenzori daglarinin yukselmesiyle Viktorya havzasina akip bu golu doldurmustur. Zaman zaman ortaya cikan kurak veya yagisli donemler, Viktorya golunun su anki halinden cok daha buyuk veya daha kucuk olmasina sebep olmustur. Nil nehrinin kaynagi olan Viktorya golu ve cevresindeki Albert, Edward ve George golleri, ayni zamanda dunyanin en etkileyici sulak alan bolgelerinden biridir. Uganda’nin ic savasi esnasinda cogu yok edilmeden once burada yasayan fil, yaban mandasi, hipopotam ve diger canlilarin kilometre kare basina 20 ton toplam agirlik olusturduklari tahmin ediliyordu ki bu dunyaca unlu Serengeti ekosistemindekinin iki katidir. Her ne kadar gunumuzde bu rakam daha dusukse de, Uganda’nin tekrar emniyetli ve duzenli bir ulke haline gelmesiyle, buradaki hayvanlar yine etkileyici sayilara ulasmislardir ve burasi kitanin dogal yasam acisindan aranan bolgelerinden biri olmustur.

        Bu bakimdan bu bolge Afrika’daki arastirmalarim esnasinda ilk oncelige sahipti. Ilk hedefim, bu sulak alanlarin en etkileyici ve bir o kadar da tehlike altinda olan sembolu, gizemli Pabucgagayi veya daha zarif olan Latince isminin tercumesiyle, Balina kafali kralkusunu, dogal ortaminda incelemekti. Bulundugu familyanin tek uyesi olan bu kus, genellikle tek basina yasar ve birbucuk metreyi asan boyu, gri-mavi rengi ve bir Hollanda pabucuna benzeyen dev gagasiyla sanki milyonlarca yil oncesinden kazara gunumuze gelmis bir canliyi andirir. Sudan, Zaire ve Uganda ve Tanzanya’nin gol ve batakliklarinda yasayan ve maalesef soyu tukenmeye yuz tutmus bu cok ender kus, benim icin neredeyse bir efsane gibiydi. Sorup sorusturduktan sonra en sonunda Zaire-Uganda sinirindaki, Dogu Afrika’nin ayrilim vadisinin bati bolumundeki Albert Golu’nun guneyinde bir balikci koyu olan Ntoroko’ya dogru yola koyuldum. 6 saat boyunca, yer yer bataga donusen ve arazi araclarinin gidebileceginden bile suphe ettigim bir yolda, bir kamyonetin arkasini yaklasik 30 kisiyle paylasarak ilerledim. Yine de halimden memnundum. Bu zorlu yol ayni zamanda Semliki Milli Parki’nin icinden geciyordu ve birbiri ardina bircok hayvan turunu inceleme firsatim da oldu. En sonunda koye vardik ve Ugandali bir arkadasimin tavsiye mektubu sayesinde, son derece misafirperver olan Josef Habib’in evine misafir oldum. Koyun ortasindaki buyuk agaclarda les yiyen Marabu leyleklerini ilgiyle izledim. Golun kenarindan karsi kiyida Zaire’yi (simdi Kongo) gorebiliyordum. Yuksek nem ve sicak yuzunden o gece evin icerisinde uyuyamadim ve kendimi plastigi eritebilen sivrisinek kovucu Deet’le kaplayarak, uyku tulumumu bahceye serdim. Her ne kadar butun gece etrafimda birbirlerini kovalayan kazlar yuzunden pek uyuyamadiysam da, sabahleyin, cikacagim yolculugun heyecaniyla zindeydim.
Sabah daha gunes dogmadan, kiraladigim motorlu sandala atladim ve baska bir caga ait olan Pabucgaga’yi aramak uzere golun karsi kiyisina dogru yola koyulduk. Yanindan gectigimiz su bitkilerinin arasinda, upuzun ayak parmaklariyla ayak uzunluklari neredeyse boylari kadar olan Afrika jacanalari, zahmetsizce su bitkilerinin uzerinde yuruyordu. Buralara neredeyse jacana kadar uyum saglamis baska bir canli da, cok uzun toynaklari sayesinde su bitkilerinin uzerinde yuruyebilen ender sitatunga antilobudur. Bu sayede bircok yirtici hayvandan kacabilmesine ragmen yine de cok cekingen ve gececil olan bu antilopu gormek cok zordur ve ben de basarili olamadim.
        Bir yandan bircok ilginc canliya bakiyor, bir yandan da surekli ufku tariyordum. Pabucgaga hicbir yerde gozukmuyordu. Tekneyi bir saatligine kiralamistim ve bir saat bitmisti. Tekneci artik donmemiz gerektigini, yoksa benzimizin bitip golun ortasinda kalacagimizi soyluyordu. Cildiracaktim. Son bir kere ufku tararken uzaktaki mavimsi bir nokta umidimi kabartti. Daha yaklasinca, umidim gercege donustu. Bir Papucgaga, tum ihtisamiyla sazlarin arasindan yukseliyordu. Magrur bir sekilde bize bakiyor, sanki “Bu sulak alanlari yok eden siz insanlar buraya ait degilsiniz” diyordu. Her ne kadar bakmaya doymadiysam da, gercekten de biz oraya ait degildik ve gitme zamanimiz gelmisti. Golun karsi kiyisina dogru ilerlerken donup baktigimda, Pabucgaga, yok olmasina ramak kalmis bir dunyanin son bir ferdiydi sanki.
        Bu etkileyici karsilasmadan sonra Uganda’nin guneyine dogru devam ettim en sonunda ismi somurge doneminden bir ani olan (Uganda’daki bircok golun ismi gibi) Kralice Elizabeth Milli Parki’na vardim. Bu parkdaki Edward Golu ve George Golu’nun arasindaki Kazinga Kanali'nda yapilacak bir tekne gezisi, Afrika’nin en etkileyici doga tecrubelerinden biridir. Ertesi sabah, ilk is iskeleye indim ve bir tekneye atladim. Daha iskeleden ayrilmadan bile buranin ununu nasil elde ettigi anlasiliyordu. Her hareket edisinde, uzerindeki goz kamastiran mavinin tonu degisen bir Malakit yalicapkini, sazliklarin arasinda balik avliyor, golun etrafindaki agaclardan Afrika balik kartallari tum azametleriyle gole dogru suzulerek suyun icindeki baliklari kapip goturuyor ve Sakarmekeleri andiran Siyah yelveler kamislarin arasindan bir gorunup bir kayboluyordu. Haliyle, suya acilinca gorduklerimiz birkac kat artti. Bircok sukusunun yanisira, gol kenarindaki agaclardaki otucu kuslari da gormek mumkundu. Bunlarin belkide en goz alani, Kirmizi goguslu guneskusuydu. Bunun yaninda, kiyidaki bir grup Cizgili monguzun telasla yiyecek aramalarini tekneden gorebiliyorduk. Kiyida guneslenen ve boyu iki metreyi asan Nil varanini gorunce, buyuk bir kertenkele oldugunu bilmeme ragmen yine de dinazorlari dusunmeden gecemedim. Evrimsel acidan en ileri kertenkeler olan varanlar arasinda, boyu 3 metreyi asabilen Komodo ejderi ve gunumuzde soyu tukenmis olan Avustralya’nin 9 metrelik kertenkeleri de vardir (ki bunlarin zamaninda insanlarla beslendikleri dusunulmektedir). Ama en etkileyicisi, tam gol kenarinda durup bize dik dik bakan erkek bir fildi. Huzursuz oldugu surekli hortumunu kaldirip havayi koklamasi ve kulaklari oynatmasindan anlasilan filin sucul bir hayvan olmamasi sevindiriciydi. Fakat ayni sey suaygirlari icin soylenemezdi tabi. Aniden tekneden bir-iki metre uzakta bir suaygiri su yuzune cikti ve kendini tehdit altinda hissederek tekneye saldirdi. Kaptanin usta manevralari sayesinde fazla guclu bir darbe yemedik. Kaptan gulerek, bunun arasira oldugunu, pek bir tehlikenin olmadigini soyledi.          Tabi bu Afrika’daki bircok sandal ve motorlu tekne icin gecerli degildir ve suaygilrlari her yil bircok olume yol acarlar. Yine de bu olumlerin cogu, geceleyin otlamak icin sahile cikan suaygirlarinin karsisina kazara bir insanin cikmasi sonucu meydana gelir. Bu muazzam hayvanlari gordukce, suaygirlarinin ununun sebebini daha iyi anliyordum. Yine de kabahat cok yaklastigimiz icin bizdeydi ve 5-10 metre uzaktan suaygirlarina bakarken bizi umursamamalari, bu hayvanlarin soylentide oldugu gibi insanlara saldirmaya firsat kollamadiginin gostergesiydi. Agirliklari 1-2 tonu bulan bu dev hayvanlarin karaya cikarken urkuttukleri kuslar arasinda, gormeyi cok istedigim Afrika suyarani da vardi. Gri basli martilar ve Siyah sumrular arasinda parlak kirmizi gagalariyla dikkati ceken suyaranlari, diger tum kuslardan, alt gagalarinin ust gagalarindan cok daha uzun olmasiyla kolayca ayirt edilebilir. Ismini suyun uzerinden birkac santim yukarda ucarken bu uzun alt gagayi suya daldirarak balik yakalamasindan alan suyaranlarin aksam uzeri grup halinde balik avlamalarini seyretmek, insani bir kez daha dogadaki cesitlilik ve zerafete hayran birakan bir tecrubedir. Ayni sey, kirmizi, siyah ve sariyla bezenmis gagasiyla agir agir suyun icinde yuruyen Semer gagali leylek icin de soylenebilir tabi. Bu ve bunun gibi bircok ilginc canliyi gordukten sonra, en sonunda gezinin sonuna geldik ve essiz bir doga kosesinden birkez daha istemeyerek ayrildim.
        Ayrilim vadisindeki sulak alanlari ve golleri incelemek icin Kenya’ya giderken, tabiki Afrika’nin en buyuk golu olan Viktorya’ya da bir ugramayi ihmal etmedim. Her ne kadar uzerinde dolasamadiysam da, kiyisinda durunca bir okyanusdan ayirt edilemeyen bu muazzam golu gormek bile guzeldi. Yine de, bu ucsuz bucaksiz gol bile insanlardan nasibini almistir. Afrika’nin ayrilim vadisindeki gollerde, uzun zaman icerisinde hizla farkli turlere ayrilarak hayret verici bir cesitlilige ulasan cichlid baliklarindan Viktorya golunde yakin zamana kadar yuzlerce tur bol miktarda bulunurdu. Maalesef insanlarin bir kez daha dusuncesizce ait olmadigi bir dogal ortama saldigi bir canli, gunumuzde bu cesitliligi yok olmanin esigine getirmistir. Balikci turizmini cekmek icin Afrika’nin bircok golune salinan Misir sazani, bu gollerdeki bircok baligi son hizla tuketerek, tam bir turkirimina yol acmistir. Bircok ekolojik role sahip olan, bazi turleri yavrularini korumak icin agizlarinin icinde tutan ve hatta bir kismi sirf diger baliklarin gozunu yemekle uzmanlasmis bu son derece ilginc grubun, insanlarin dusuncesizligi yuzunden yok olmasi son derece aci bir gercektir. Bir gun Viktorya golunun, bizim Marmara Denizi’ne yaptigimiz gibi, cansiz dev bir su birikintisine donmemesini umit ederek yoluma devam ettim.

Kenya'nin Buyuleyici Golleri

        Kenya’dali ilk hedefim Nakuru goluydu. Unlu Amerikan kus ressami ve kusbilimcisi Roger Tory Peterson tarafindan “dunyanin en gorkemli kus toplulugu” diye tanimlanan ve sayilari milyonlara varan Nakuru Golu’nun flamingolarini gormek icin zor sabrediyordum. Buyuk bir kesmekes olan Nairobi’den kuzeye dogru 3 saat gittikten sonra en sonunda Nakuru’ya vardik. Esas gorsel solen simdi basliyordu. Daha parkin icine girer girmez, agaclarin arasindan gordugumuz Defassa suantilopu, uzun ve bogumlu boynuzlariyla parkin gorkemli bir bekcisiydi sanki. Sulak alanlarin cevresinde yasamayi tercih eden bu antiloplar parkda gayet yaygindi ve minibuslere (Hem hayvanlari hem de insanlari korumak icin, Kenya’nin hemen hemen tum milli parklarinda aracdan cikmak yasaktir) aldirmamalari sayesinde cok rahat gozlemleyebildik. Gol uzakdan bile pembe gozukuyordu. Bazen havadan Nakuru’nun tamamen flamingo pembesi oldugunu soyleyenlere o an inandim. Goldeki Buyuk ve Kucuk flamingolarin yaninda, parkda daha bircok hayvan yasiyordu ve etrafimiz onlarla sarilmisti. Kosarken kuyruklarini bayrak gibi diken tiknaz Afrika yaban domuzlari topragi kazarak yiyecek ararken, tavirlari insani andiran Zeytuni babunlar bir yandan beslenip bir yandan birbirlerini kasiyorlardi. En sonunda golun kenarina vardik ve rehberimiz burada arabadan inebilecegimizi soyledi. Durbunumle gordugum goruntu nefes kesiciydi. Neredeyse insan boyunda olan ve pembenin bircok tonuyla kapli binlerce flamingo, bu tuzlu golde iri gagalariyla sudan mikrorganizmalari filtre ederek besleniyor, birbirlerine kur yapiyor ve golun uzerini yalarcasina agir agir ucuyorlardi. Dunyanin en gorkemli gorsel solenlerinden birine tanik olmanin tarif edilemez mutlulugunu hissediyordum. Golun kenarinda birkac saat gecirdikten sonra, en sonunda istemeyerek minibuse bindim ve parki dolasmaya devam ettik. Kuslara merakimi bilen rehberimiz golun kenarindaki yamaclarin tepesine giden yolu takip etti. Daha yamaca yeni varmistik ki aniden yakinimizdan simsiyah bir sey gecti. Kus rehberimi okudugum icin hazirdim. Bu tepelerde, iki metreyi gecen kanat capiyla bircok kucuk memelinin korkulu ruyasi, gece karasi Verraux kartali yasiyordu. Boyle bir kusu goz hizasinda gormek ender bir tecrubeydi. Bunun yaninda siyah, beyaz ve kizilla donanmis Kahin Sahini, Tilki kerkenezi ve Griffon akbabasi gibi diger etkileyici yirtici kuslara da yukardan bakmak sansina sahip olduk. Tabi yuzbinlerce flamingoyla kapli gol, buyuleyici bir goruntuydu.
        Tepeden daha yeni inmistik ki yol kenarinda gordugumuz Vervet maymunlarina bakmak icin tekrar durduk. Bir anneyle yavrusu, bizim onlara baktigimiz merakla bize bakiyordu. Bu komik hayvanlari bir sure izledikden sonra yolumuza devam ettik. Ormanin icinde ilerken bizi kelimenin tam anlamiyla buyuk bir surpriz bekliyordu. Bir anda 3 tane Beyaz gergedandan sadece 5 metre uzakta oldugumuzu farkettik. Her ne kadar Siyah gergedandan daha acik renkli olsa da ismini genis agizlarindan alan (“genis” kelimesinin Ingilizcesi “wide”in kazara “beyaz” anlamina gelen “white” olarak anlasilmasiyla) bu gorkemli hayvanlar, ozellikle de kisa mesafeden son derece etkileyici gozukuyorlardi. Maalesef, gergedan boynuzundan yapilan Yemen kamalari icin uyuk talep olmasi ve Uzakdogu’da boynuzun ogutulmesinden elde edilen tozun afrodizyak oldugu batil inanci yuzunden, iki gergedan turunun de sayilari birkac binle sayilmaktadir ve gerekli onlemler alinmadigi takdirde soylari tukenecektir. Otcul gergedanlar, normalde zararsiz olsalar da, pek iyi gorememeleri sayesinde urkup saldiriya gecebilirler. Birkac tona varan agirliklari ve bazen bir metreye varan boynuzlariyla (Siyah gergedanin iki, Beyaz gergedanin tek boynuzu vardir) bir gergedanin saldirisina bir minibusun bile dayanabilecegi suphelidir. Neyseki bu uc gergedan, hic ugruna kendilerini yok eden insan neslinin uyesi olan bizleri hic umursamadi ve bu zararsiz devleri doya doya seyrettik. Rahatsiz etmemek icin bir sure sonra istemeyerek de olsa ayrildik. Ilisilmedikce insana bir zarari olmayan bu muhtesem canlilarin bir hic ugruna yokedilmesi, bu essiz gunun sonunda keyfimi kacirmisti. Insanligin soykirima olan bu istahini anlamak mumkun degildi.
        Ertesi gun buyuk bir kus cenneti olan Baringo Golu’ne dogru yola koyulduk. Birkac yil once 324 turle 24 saat icinde en cok kus turu gorme rekorunun kirildigi bu golu gormek buyuk hayallerimden biriydi. Yol uzerinde ekvatoru gectik ve yolun 1 metreyi asan bir selle kaplandigi kismini zar zor asarak nihayet Baringo’ya vardik. Her ne kadar ben gol kenarinda cadirimi kurmakta bayagi israr ettiysem ve yore yerlilerinin, gece otlamaya gelen hipopotamlarin cadirimi ezebilecegi uyarilarina pek inanmadiysam da (her ne kadar Afrika’da en cok olume yol acan hayvan olsalar da, normalde rahatsiz edilmedikce hipopotamlarin saldirdigi hemen hemen hic gorulmez ve saldirilarin cogunda suclu olan insandir. Daha sonra Uganda’da, bircok su aygiri geceleyin cadirimin yaninda zararsizca otladi ve bu gorusun dogrulugunu gosterdi), arkadasim Alex’in de istegiyle, ucuz bir pansiyona yerlestik. Ertesi sabah 5’de ayaktaydik. Golun ortasindaki, eskiden bir yanardag olan adaya da cikmamizi da saglayan tekne turu, buranin kus turu gorme rekorunun kirilmasi icin ne kadar uygun oldugunu gosterdi. Her ne kadar biz bu rekora pek yaklasamadiysak da, Tacli turnalar, Pembe sirtli pelikanlar, Sari gagali leylekler, Misir kazlari, Afrika balik kartallari, Cifte yakali guneskuslari, Beyaz alinli arikuslari ve daha bircok tur bize harika bir sabah yasatti. Sabah keyfi yapan su aygirlariyla, golde bol miktarda bulunan ve boylari yer yer 5 metreye varan Nil timsahlari da cabasiydi. Fakat gun daha bitmemisdi. Ogleden sonra, golun yakinindaki yamaclara gittik ve kayaliklara ve akasya agaclarina ozgun kuslari gorduk. Hemprich boynuzgagalisi, Beyaz suratli Scops baykusu, Firca alinli sigircik ve Heuglin kosarkusu gibi ender turlerin yanisira, birkac tur boynuzgagali, Afrka’nin en kucuk kuslarindan olan Fare renkli sarkackusu, Hotozlu sigircik, Benekli pitilya ve Mavi boyunlu farekuslari gibi bircok ilginc tur daha gorduk. Inanilmaz bir gundu. Burada birgun daha gecirip daha bircok ilginc canli gordukden sonra Nairobi’ye donduk. Artik tez arastirmama baslama vaktim gelmisti ve Uganda’ya dogru yola ciktik.

Kilimanjaro’nun Golgesinde: Amboseli Milli Parki

        Tez arastirmami bitirdikten sonra, Dogu Afrika’nin sulak alanlari arasindaki son hedefim, kita sahanliklarinin birlesimindeki lavin yeryuzune fiskirmasiyla olusmus olan Afrika’nin en yuksek dagi Kilimanjaro’nun eteklerindeki Amboseli Milli Parki’ydi. Gayet tozlu bir yolculukdan sonra parkin ic kesimlerine vardim. Agaclarin uzerindeki cuce kerkenezler, 20 santimi ancak bulan boylariyla insanda hayret uyandiriyor, yine de etrafdaki Baglaceft dokumacikuslarina goz actirmayarak, yirtici kus olmalarinin hakkini veriyorlardi. Maalesef Amboseli, belgeselerde gordugum eski ihtisamini yitirmisti. Bunun sebebi de, yoreye hayat veren Amboseli Golu’ndeki su seviyesinin dusmesi sonucu bolgenin giderek kuraklasmasi ve ortasinda son bir vahanin kaldigi bir bozkira donusmesiydi. Yine de burasi insani buyulemeye devam ediyordu. Buyuk yillik goclerini yapmakta olan zebralar ve gnu antiloplari yavas yavas ilerliyor, sirtlanlar ve cakallar durup dinlenmeden les ariyor ve bataklikta debelenen bir fil, tarih oncesi bir mamutu andiriyordu. Bunun yaninda Dogu Afrika’nin kurak bolgelerine has turleri gormek de guzeldi tabi. Bir metreyi asan ve kilici andiran dimdik boynuzlariyla sekiz tane oryx ya da klic boynuzlu antilop agir agir suya dogru ilerliyor, uzun mavi tuyleri ciplak boyunlarindan asagi dogru inen akbaba suratli bec tavuklari otlarin arasindan kacisiyordu. Afrika duzluklerinden tum azametiyle yukselen ve tepesi karla kapli Kilimanjaro butun parka hakimdi ve insanin sanki bir belgeselin icinde oldugu hissini pekistiriyordu. Tabi gorunurdeki bu dokunulmamislik bir hayaldi. Bu milli park kurulurken bir zamanlar burada yasayan Masailer, topraklarini kaybettikleri icin devlete tepki olarak yagmur yagip Amboseli’yi sel bastiginda, parkin disina cikan hayvanlari oldurmektedir ve sonuc olarak buradaki aslan, gergedan ve diger bircok hayvanin sayisinda buyuk dusus vardir. Bu yore insanini hesaba katmadan sadece turist geliri dusunulerek yapilan koruma planlarinin etkisizligini gosteren iyi bir ornektir. Yine de bir hafta sonra Kilimanjaro’nun neredeyse 6000 metrelik zirvesinden Amboseli’ye son bir defa bakarken, sanki tarih oncesi Afrika’yi goruyordum. Dogu Afrika’nin savanla cevrili golleri, vadileri ve yanardaglari alabildigine uzaniyor, bu yukseklikten insanligin hicbir izi gorulmuyordu. Uzun bir sure bu goruntunun tadini cikardim. En sonunda geri donme vakti geldi. Bu izlenimin birgun gercege donusmesini umit ederek, bir zamanlar yer altindaki erimis bir kaya okyanusunun parcasi olan Kilimanjaro’nun yamacindan asagi dogru yurumeye basladim.

Gurleyen Duman: Viktorya Selalesi

        Kitanin suya dayanan ekosistemlerinin arasinda gorsel olarak en etkileyici olani ise, suphesiz Zambezi nehrinin Zambia-Zimbabwe sinirinda 110 metreden dokulerek olusturdugu Viktorya caglayanlaridir. Zambia’dan baslayip Angola’dan gectikten sonra Zambia-Zimbabwe sinirini olusturan ve Mozambik’te Hint Okyanusu ile bulusan Zambezi, 3,500 km uzunlugu ve saniyede 7,000 metrekup akis hacmiyle, dunyanin en gorkemli nehirlerindendir. Boylesine muazzam bir nehrin tek noktadan dokulerek olusturdugu bu selalerse, kitanin en muhtesem goruntulerinden birini olusturur ve UNESCO tarafindan dunya mirasi ilan edilmistir. Yoredeki Kalolo-Lozi halki tarafindan verilen Mosi-oa-Tunya (Gurleyen Duman) ismini tamamiyle hakeden bu muazzam selale, yarattigi sis ile cevresinde kucuk capta bir yagmur ormani da olusturur. Tabi boylesine gorkemli bir goruntuye bircok kisi sahit olmak istediginden, burasi maalesef Afrika’nin en turistik yerlerindendir. Rafting, bungee jumping, ultralight ucus, jip safarileri, dag bisikleti ve daha bircok acik hava faaliyetinin gerceklestirildigi Victoria Falls bolgesinde her ne kadar cevreye fazla zarar verilmeden turizmden gelir elde edildigi one surulse de, bu turist yogunlugu hem yore halkinin kulturunu etkileyip cogunlugun normal yasamlarini birakarak turistlerden para kazanmaya calismasina yol acmakta, hem de bolgedeki suc oranini arttirmaktadir. Bunun yaninda, burasi Zimbabwe’nin en yuksek gelirli bolgelerinden oldugu icin, Zambia, Zimbabwe ve diger Afrika ulkelerinden gelen bircok issiz yuzunden Viktorya selalerinin etrafinda giderek artan yerlesim yuzunden doga hizla tahrip olmaktadir. Maalesef bu dunya harikasi bile, bilincsiz ve kontrolsuz ve sirf parayi amaclayan turizm yuzunden hizla bozulmaktadir ki bu da ulkemizdeki bircok benzersiz doga bolgesinin basina gelenlerle aynidir.
        Sudan’in issiz batakliklarindan turistlerin hucumuna ugramis Viktorya selalesine, bircok nehir, gol ve sulak alan Afrika’nin hayat kaynagidir. Kitadaki en gorkemli dogal yasami barindiran bu can damarlari ne yazik ki ulkemizde ve dunyada oldugu gibi, insanin faaaliyetlerinden en cok zarar goren ekosistemler arasindadir. Hizla artan nufusun beraberinde getirdigi asiri balikcilik ve avcilik, kirlilik, yogun tarim faaliyetleri, sulak alanlarin kurutulmasi, baska yerlerden getirilen canlilarin salinmasi, bilincsiz baraj insasi ve daha bircok sorun nedeniyle bu yasam ortamlari ve canlilari hizla yokolmaktadir. Her zaman oldugu gibi bu durumda da en buyuk umit, egitim ve nufus planlamasi yoluyla kitanin bu hayat kaynaklarinin uzerindeki baskiyi azaltarak gecmisteki gorkemlerine kavusmalarini saglamaktir. Oteki turlu, ekolojik bir kan zehirlenmesi, bircok hayati onem tasiyan dogal ortamlarin cokusune yol acacaktir.

Kiyi Ormanlari
Giris