4. LEOPARLARIN YURDU: AFRIKA'NIN KURAK BOZKIRLARI
Dogu Afrika’nin Serengeti-Mara savana ekosisteminden kuzeye, Sahara’ya dogru gidildikce, iklim giderek sicaklasir ve Kenya Dagi’nin kuzeyinden itibaren, savanin yerini, farkli bir ekosistem olan kurak bozkir alir. Bu bolgeyi guneydeki savandan ayiran en onemli ozellik, yagmurun cok daha az olmasidir. Kenya’nin kuzeyinden baslayip Somali’yi icine alan ve Etiyopya’nin en kuzeyine kadar uzanan kurak bozkirlarda yillik ortalama yagis 200-300 milimetredir. Bunun yaninda, guneyde buyuk miktarda yagmurun yagdigi tek yagisli mevsimin yerine, burada iki yagisli mevsim yasanir. Zaten az olan ortalama yagis, iki ayri zamana bolundugu icin etkisi daha da azalir ve guneydeki bircok savan bitkisi, dusuk yagislar nedeniyle burada buyumez. Az yagis alan diger yerlerde oldugu gibi, burada da yagan yagmur hizla buharlasir. Bu bakimdan buranin bitki ortusu ve hayvanlari, guney savanlarindan buyuk farkliliklar gosterir. Ilk basta en goze batan, savanalardaki buyuk zebra ve antilop surulerinin burada olmamasidir. Fazla yagmur olmadigi icin, buranin bitki ortusu boylesine buyuk suruleri besleyecek miktarda degildir. Buna bagli olarak, burada aslan, ve sirtlana ender, cita ve Afrika yaban kopegi gibi yirtici hayvanlara ise hic rastlanmaz. Buranin hakimi, tek basina yasayan ve her ortama uyum gosterebilen leopardir. Buyuk antilop surulerinin olmamasi bu muhtesem avci icin onemsizdir. Tek basina avlanan leopar bir tek antilopla hatta yer sincaplariyla dahi beslenebilir. Afrika’nin en klasik ve etkileyici goruntulerinden biri, bu kurak topraklardan fiskirmis bir akasya agacinin tepesine tasidigi bir antilopla beslenen leopardir.
Iste ben de leoparin buyusune kapilip bu kurak topraklara gelmistim. Beni buraya ceken baska onemli bir faktor ise, buradaki canlilarin bircogunun savana canlilarina benzer ama farkli turler olmasiydi. Iklimdeki degisikligin biyolojik yansimasi olan bu degisiklik, bilimsel acidan kayda deger olmanin yanisira, burada yasayan hayvanlarin bazilarini da Afrika’nin en estetik canlilari arasinda kilmistir. Guneydeki Masai zurafasinin yerini alan ag desenli zurafa, carpici deseniyle zerafetin bir heykeli gibidir. Masai Mara’daki gnularin yerini, Afrika’nin en guzel antiloplarindan olan, bir metreyi asan, kilic gibi boynuzlara sahip oryx alir. Burchell zebrasi gitmis, yerini daha ince cizgili, buyuk kulakli Grevy zebrasi almistir. Zarif impalalar yoktur ama, daha da narin ve zarif zurafa boyunlu gerenuklari iki ayaklarinin uzerinde beslenirken gormek mumkundur. Migferli bectavuklarinin yerini, opal rengi cizgileriyle carpici akbabamsi bec tavuklari almistir. Tum bunlarin ve daha bircok degisik canlinin kabuslarinda ise, buranin en kudretli avcisi leopar vardir ve verimli savanlara nazaran cok daha az bitki ortusunun bulundugu bu ortamda leopari gorme ihtimali daha yuksektir.
 
Ag desenli zurafa
Grevy zebrasi
Tum bu sebeplerden dolayi, kurak bozkirin en iyi orneklerinden olan Samburu milli parki Masai Mara'dan sonraki hedefimdi. Pervaneli ucak yuksek irtifa savanasiyla kapli Nairobi milli parkinin uzerinden ucup, etekleri orman, ust kisimlari dag bitkileri ve zirvesi buzulla kapli bir katedrali andiran Kenya Dagi’ni gecip giderek kuraklasan arazi uzerinde alcalmaya basladiginda, yarim saat icinde Dogu Afrika’nin temel ekosistemlerinin cogunu gormenin keyfini yasiyordum. Ucagin yere degen tekerlerinden cikan yogun toz, buranin ne kadar kurak oldugunun ilk gostergesiydi. Arazi araciyla kalacagim kampa dogru ilerlerken, her yone baktigimda buranin farkliligini gorebiliyordum. Agac turlerinden dokumaci kuslarina, arabanin icine giren cekirgeden hizla uzaklasan devekuslarina kadar neredeyse tum canlilar guneydekilerden farkliydi. Burasi gercekten de ne col, ne de savandi. Ikisinin arasinda bambaska bir yasam ortamiydi.
Hemen sirt cantami kalacagim kampa biraktim ve etrafi arastirmaya ciktim. Kamp, Samburu deresinin yaninda kuruldugu icin cok sansliydim. Her kurak bolgede oldugu gibi, burada da yasam nehirin, etrafinda yogunlasmisti. Samburu'nun kiyilarindaki camur tumsekleri, sanki buranin hayvanlarinin takildigi barlardi. Nehirde kol gezen timsahlarin bir kismi kiyiya cikmis, ogle sicaginda yediklerini sindiriyor, agizlarini acip su kaybederek serinlemeye calisiyorlardi. Timsahlari umursadan aralarinda bocek arayan bir benekli kocagoz, isminden anlasilacagi gibi geceyi tercih eden bir kus oldugunu belli ediyordu. Kiyidaki bir grup marabu leylegi, bir les icin kavga ediyor, kanatlarini acip birbirlerini korkutmaya calisirken gagalarinin altindaki sIvI dolu keseler sallandikca, cene altlari sarkmis iki aksi yasli adami andiriyorlardi. Tum bunlari umursamadan, balik ve kabuklu canlilarin pesinde kosan bir Misir kazi ise, dikkatsizliginin bedelini az kalsin bir timsaha yem olarak odeyecekti. Bu canlilarin hepsi, guneydeki nehirlerin etrafinda gorulenlerle ayniydi ve burada farkliliklari yaratan faktorun su oldugunun iyi bir gostergesiydi. Su oldugu zaman, sadece sulak ortama ihtiyac duyan canlilar degismiyordu. Belki de bunun en iyi gostergesi, nehirin icinde yasayan ama beslenmek icin geceleri kiyiya cikip otlayan su aygirlarinin olmamasiydi. Bu nehirin kiyisi kuru calilarla kapli oldugu icin, gununun cogunu suda geciren su aygirinin burada beslenebilmesi mumkun degildi ve bu yuzden burada “nehir atina” rastlanmiyordu.
 
Yemek yemeyi unutacak kadar mesgul gecirdigim 4 saatten sonra, aksam uzerine dogru arazi aracina atlayip esas Samburu bozkirini kesfetmenin zamani gelmisti. Daha kampdan 500 metre uzaklasmamistim ki kurak topraklara ozgun kilic boynuzlu antiloplari farkettim ve oldugum yerde kaldim. Beisa oryx de denen bu antilop, bu bolgedeki en iri antiloptur ve guzelligiyle insani buyuler. Kalahari ve Namib colunde rastlanan gemsbok antilobuyla hemen hemen ayni olan bu tur, kanimca en guzel antiloplardandir. Bircok antiloba nazaran daha korkusuz ve saldirgan olabilen bu turun, saldiran bir aslani boynuzlayarak oldurdugune rastlanmistir. Kilic boynuzlu antilop, Afrika’nin en gorkemli antiloplarinin dahil oldugu Hippotraginae (Atimsi antiloplar) grubunun bir uyesidir. Oryxin yanisira, ben dahil bircok kisi tarafindan Afrika’nin en guzel antilobu oldugu dusunulen sable (Hippotragus equinus), ender bulunan roan (Hippotragunus equinus) ve Sahara’da yasayan, soyu tukenmek uzere olan col antilopu addax (Addax nasomaculatus) da bu grubun uyesidir. Cogunlukla etkileyici uzunlukta ve guzellikte boynuzlara sahip olan bu guclu antiloplara, genis goguslu, iri govdeli ve ati andiran yuruyuslerinden dolayi verilmis olan atimsi antiloplar lakabu son derece uygundur. 
  Gercekten de tiris yuruyusleri, iri govdeleri ve uzun puskullu kuyruklariyla kilic boynuzlu antiloplar atlari bayagi andirirlar. Karsimdaki bu guzel hayvana baktikca, birinin bir atin yuzunu siyah-beyaza boyayip, kafasina iki tane sis taktigi izleniminden kurtulamiyordum. Tabiki ortaya cikan hayvan bu basit tanimdan kat kat daha guzeldi. Yuzlerindeki siyah-beyaz cizgiler kilic boynuzlu antiloplara buyuk bir asalet veriyordu. Eger bir antilop turune sovalyelik unvani vermek gerekseydi, dumduz ve upuzun boynuzlu bu asil hayvanin ilk secim olacagina hic suphem yoktu. Tek-tuk akasya agaclarinin altinda termit yuvalarinin oldugu bu kurak duzluklerde agir agir ilerleyen kilic boynuzlu antiloplar, benim icin Afrika’nin en hatirda kalan goruntulerinden biri olarak hafizama kazinmislardir.
           Kisa bir sure sonra buranin bir baska tipik canlisi kilic boynuzlu antiloplara katildi. Sadece kuzey Kenya ve kuzey Etiyopya’da yasayan ve derisi icin kacak olarak avlandigindan dolayi soyu tehlikede olan Grevy zebrasi (Equus grevyi), nufusu milyonlari bulan Burchell zebrasindan (Equus burchelli) daha iri bir govdeye, daha ince cizgilere ve daha buyuk kulaklara sahip olmasiyla ayirt edilebilir. Dogal ortaminda 10.000'den daha azinin kaldigi oldugu dusunulen bu zarif zebra, bildigimiz zebranin aksine, buyuk suruler halinde degil, basinda bir erkegin oldugu aileler halinde yasar. Yavrusu daha bir aylikken bile gayet bagimsiz olan bu dayanikli hayvanlar, diger otcullarin yiyemedigi sert otlari sindirebildikleri icin en zorlu ortamlarda bile yasayabilirler. Gercekten de Afrika’nin diger bolgelerinde gordugum, buyuk gruplar halinde dolasan zebralarin aksine, bu zebra tek basina otluyordu. Ince cizgileriyle normal zebraya gore daha asil bir goruntusu olsa da, bana dogru baktiginda gayet belirgin olan kocaman kulaklarina gulmemek mumkun degildi.
            Birkac dakika sonra karsima bir de ag desenli zurafa ortaya cikinca, buranin ozgun hayvanlarinin karsimda gecit resmi yapmaya karar verdiklerini dusunmeye basladim. Tabiki bundan sikayetci degildim. Yavas yavas buradaki hayvanlarin guneydeki akrabalarindan daha guzel olduklari fikirine kapiliyordum ve ag desenli zurafa, bu teorimi tamamiyle destekliyordu. Kanimca dunyanin en estetik hayvanlarindan olan surafalar arasinda ag desenli zurafa en guzeliydi. Beyaz uzerine kahverengi beneklerle kapli Masai zurafasinin aksine, ag desenli zurafanin sanki daha kahverengi boyasi kurumamisken uzerine bir balik agi sarilmisti. Zaten susuzluga dayanikli olan zurafalar arasinda kurakliga en iyi uyum saglamis olan bu cins, haftada ortalama bir kez su icer. Sadece agac yapraklari, tohumlari ve meyveleriyle beslenirler. Cogunlukla dikenli akasya agaclarinin yapraklariyla beslenen zurafalar, bu dikenlerden zarar gormemek icin cok yogun bir salyaya ve yarim metre uzunlugunda mesin gibi bir dile sahiptirler. Bu uzun dili dalin etrafina dolayabilen zurafalar, daldaki dikenleri kirdiktan sonra yapraklari siyirarak dikenlerle beraber yutarlar. Izledigim bu zurafada, dillerinin uzunlugunu gostermek istercesine sonnua kadar cikararak beni hayretler icerisinde birakiyorlardi. Arada sirada aslanlar yavru zurafalara saldirsa da dogada hemen hic dusmani olmayan, insan tarafindan cok ender avlanan, cogunlukla akasyalarla beslendikleri icin tarim urunlerine bir zarari olmayan ve kurakliga cok dayanikli olan zurafalar, Afrika’da yok olma tehlikesi altinda olmayan ender canlilardandir. Ozellikle de kurak bolgelerde akasya agaclarinin kokleri, otlarin ve calilarin koklerinden cok daha derine inebildigi icin, zurafalar kurak bozkirlarda en sik rastlanan canlilardandir. Dogal dusmanlari olmadiginin bilincinde olan iki zurafa, onlari yakindan izlememe ragmen beni hic umursamiyor, sakin sakin dallari yemege devam ediyorlardi. Hatta bir ara yemegi birakip ters ters bana bakinca, arazi aracinin ustunun acik olmasindan dolayi esas endiselenen ben oldum. Her ne kadar bu hayvanin tek korkulacak tarafi tekmesiyse de, alti metre uzunlugunda ve bir ton agirliginda bir canlinin dik dik bana bakmasi haliyle biraz huzursuz ediciydi. Tabi bu gereksiz bir korkuydu ve bu zararsiz dev, bir sure merakla bana baktiktan sonra, sakin sakin beslenmesine devam etti.
 Biraz da buraya ozgun kuslari arayim dedim ve dikkatimi otlarin ve dallarin arasina yonelttim. Daha 200 yuz metre ilerlememistim ki, bir akasyanin dikenleri arasinda, sirf kuzey Kenya’da rastlanan Donaldson-Smith sercemsi dokumaci kusunu gordum. 19. Yuzyilda Donaldson-Smith soyadli bir adam tarafindan kesfedilmis olan bu kucuk kus, cok satafatli  isminin aksine, fazla dikkat cekmeyen, serceyi andiran bir gorunuse sahipti. Ama aniden calilarin arasindan firlayan devekusu icin "dikkat cekmeyen" en son akla gelecek sifatti. Sadece kuzey Kenya, Etiyopya ve Somali’nin kurak bolgelerinde yasayan Somali devekusu, Masai devekusu gibi pembemsi degil, acik mavi deriye sahiptir. Uzerime dogru gelen devekusu bunu gostermek istercesine, boynunu sisirip durmaksizin saga sola dogru salliyordu. Ilk basta ne yaptigini anlayamadim. Ama birden, bu erkek devekusunun yakindaki bir disiye kur yaptiginin farkina vardim. Tum ciddiyetiyle boynunu sisiren, kanatlarini acip beyaz tuylerini kabartan ve ayak hareketleriyle beceriksiz bir mambo danscisini andiran bu komik kusu seyrederken, gulmekten duzgun fotograf cekemiyordum. Devekusu bir yere oturup kanatlarini acip boynunu sagdan sola vuruyor, bir kalkip mambo yapiyordu. Etrafta ise bir tek disi gozukmuyordu. Peki neden bu zavalli hayvan kendini boylesine heba ediyordu? Ben bunlari dusune durayim, aniden erkek devekusu ayaklanip 20 metre sonra tekrar coktu. Ama bu sefer dansi biraz degismisti. Basini saga sola yatirmak yerine, seri bir sekilde ileri geri salladi ve 30 saniye sonra kalkip hizla kosarak uzaklasti. Bu garip davranisin sebebini anlamaya calisirken, aniden erkek devekusunun kalktigi calilarin arasindan cikan kahverengi bir devekusu olaya aciklik getirdi. Ben kendisiyle dalga gecerken, erkek devekusu calilarin arasinda saklanan disiyi farketmis ve emeline nail olmustu bile. Bana komik gelse de, herhalde seri adimlari, mavi boynu ve suslu kanatlarini goren disi devekusu bu etkileyici erkegin goruntusuyle kendinden gecmisti.
Havanin kararmasi, kampa donme vaktinin geldiginin gostergesiydi. Kenya hukumeti, parktaki kacak avlanmayi onlemek icin, geceleyin dolasmayi yasaklamisti. Bu gerek halki gerekse ziyaretcileri Kalasnikoflu kacak avcilardan korumak icindi. Ayrica bu sayede, geceleyin farkedilen herhangi bir arac buyuk ihtimalle kacak avcilarin araci oldugundan, avcilar daha seri bir sekilde yakalanabiliyordu. Tum bu onlemlere ragmen, maalesef bu parkta da gergedanlarin boynuzlari icin katledilerek yok edilmelerinin onune gecmek mumkun olmamistir.
Geceleyin bile Samburu’nun surprizlerinin sonu gelmiyordu. Pisen tavuk kokusunu alan bir benekli genet, hemen yakindaki bir  agacta bitiverdi. Sansarlari andiran ve ulkemizin guneyinde yasayan firavunfaresinin de dahil oldugu Viverridae ailesine dahil olan genetler, Afrika’da ormanlardan columsu bolgelere kadar cok cesitli dogal ortamlarda yasarlar ve geceleyin ortaya cikarak, kucuk memeli, kus ve surungenleri avlarlar. Cok firsatci olan bu zeki hayvanlar, insanlarin bulundugu bolgelerde de hemen yemek veya cop kokusuna gelirler. Bu kucuk genet de firsati kacirmamis, aninda yanimiza gelmisti. Dogadaki hayvanlari beslemek, onlari insanlara bagimli kilacagindan dolayi kendisini beslemesem de, bu sayede genetin bir kac fotografini cekebildim. “Eh artik bundan iyisi olmaz” diye yatmaya giderken, yanindan gectigim agacin dallari arasinda bir hareket sezdim. Dikkatle bakinca, bunun kaynaginin bir buyuk bushbaby (calibebegi) oldugunu farkettim. Ureme zamanlarinda cikardiklari sesler bebek haykirislarini andirdigi icin bu isim verilmis olan bu canlilar, en ilkel primatlar (inanlarin ve maymunlarin da dahil oldugu memeliler grubu) arasindadir ve Madagaskar’daki lemurlarla akrabadir. Bocek, kucuk omurgalilar ve meyveyle beslenen bu sempatik hayvani goruntulemek icin hemen odama kostum ve tripodumu kaptim. Bu kurak bolge hayvanlar acisindan oyle zengindi ki, uyku bile mumkun degildi! Tabi bundan hic sikayetci degildim. 
Ertesi gun baska surprizlerle doluydu. Daha farkli canlilara rastlamak icin, rehberim kuzeydeki daha kurak ve gecmisteki bir yanardag patlamasindan dolayi soguyup taslasmis lav kayalariyla kapli bolgeye gitmemizi tavsiye etti. Burasi, kuzey Kenya’nin lav colunun baslangiciydi. Ulkenin kuzeyin buyuk bir kismi, birkac kuru ottan baska hicbir seyin yetismedigi, siyah lav kayalari ile kapli, Sahara kadar acimasiz olabilen lav colunde ibaretdir. Gecmisteki volkanik faaliyetlerin sonucu ortaya cikmis olan bu kayalar, siyah renkleriyle gunesin isisini emerler ve yerin sicakligi 65 dereceye kadar cikarak burayi tam bir cehenneme cevirir. Her ne kadar benim gittigim kisimi, 1998 baharinda Kenya’yi seller altinda birakmis El Nino yagislarindan dolayi kucuk agaclar ve yesil calilar kaplamissa da,  hava Samburu’nun diger kesimlerine nazaran daha sicakti daha sabah 7'de bile ter icinde kalmistim. Uzun sure aramamiza ragmen kurak bolgelere ozgun yarasa kulakli tilkiyi bulamadik ve bir bectavugu yakalamis kara sirtli cakalla yetinerek geldigimizyoldan donmeye basladik. 
            Aniden arabadaki telsiz hisirdadi ve diger arazi aracindan kulaklarima inanamadigim bir haber geldi. “Iki leopar gorduk”. Son iki yildir Afrika’da gecirdigim toplam 5 ayda sadece bir kere, o da bir kilometre uzaktan gordugum bu esrarengiz canliyi yakindan gormenin dusuncesiyle buyuk bir hizla leoparin goruldugu yogun caliliklara dogru ilerledik. Etrafimizdaki hayvanlari urkutmemek ve kazara bir seye carpmamak icin rehberime gorusun daha iyi oldugu ama daha kayalik araziden gitmesini soyledim. Ama bunun bedeli, yer yer basket topu buyuklugunde kayalarin uzerinden saatte 60 kilometreye varan bir hizla gitmekti ve az kalsin fotograf malzemem paramparca olacakti. Tabi malzemeyi kurtarmaya calisirken kafamin kirilmasi da soz konusuydu.
Neyse ki kazasiz belasiz bu caliliga geldik ve muhtesem leopari bir yer sincabini yerken bulduk. Bir gorili oldurebilen bu etkileyici hayvan, celimsiz bir yer sincabina mi kalmisti? Tabiki bu zorlu ortamda, leoparin gurur yapacak hali yoktu. Antiloplari kovalayacak kadar hizli olmayan leopar, guneydeki gibi bol miktarda besin olmadigi icin, bulduguyla yetiniyordu. Zaten diger yirtici hayvanlarin aksine, leoparin en zorlu ve insandan en etkilenmis ortamalarda bile yasamasinin en onemli sebebi bu uyum saglama yetenegidir.
Ben hayallerimin gerceklesmesinin heyecaniyla arabadan sarkmis leoparin fotograflarini cekerken, aniden bu iri kedi yer sincabini birakti ve firtina yesili gozlerini bana dikti. Hayatimda boyle bir bakis gormemistim. Sanki hipnotize olmustum ve gozlerimi leoparin dibi olmayan gozlerinden ayiramiyordum. Acaba leoparin kurbanlarinin akillarindan en son gecen dusunce miydi o an aklimdan gecen? Leoparin buz gibi bakislari bir yandan tuylerimi diken diken etmis, ote yandan bu hayvana karsi duydugum hayranligi daha da arttirmisti. En sonunda leopar sincabi yerden aldi ve tipik davranis bicimiyle en yakin agacin dallarina tirmandi. Derin bir nefes aldigimi farkettim. Leopar tam istahla yer sincabini yerken, aniden kulaklari dikildi ve kafasini kaldirdi. Bir sey gormustu ve bakislarini oradan ayiramiyordu. Ayaga kalkti ve 5 metreden yere atladi. Hizla gittigi yone dogru baktim ama birsey goremedim. Daha iyi gormek icin, arabanin catisina ciktim ve leoparin ani tepkisinin sebebini anladim. Baska bir leopar. Son derece bireysel olan leoparlar, ancak iki sebep icin bir araya gelirler: Yasam bolgesini korumak icin savasmak veya ciftlesmek ve bu leoparlarin amacini anlamak pek zor degildi. Ilk basta bir birlerine tislayip pence atsalar da, bu iki leopar bir sure sonra birbirlerine surtunmeye basladilar. Daha sonra biri digerinin tuylerini diliyle taradi. Bunu daha iyi goruntulemek icin aracin tepesine cikinca, bu romantik havayi bozmamin hakettigi tepkiyle karsilastim. Iki leoparda bana donup tisladi ve aniden atlamaya hazirlandilar. Her ne kadar leoparlari cok sevsem de, iki leopari tepemde bulmak isteyecek kadar asiri bir sevgi degildi bu ve hemen aracin icinde girdim. Bunun uzerine iki leopar romantik iliskilerini surdurduler. Maalesef yaklasan diger arazi araci yuzunden calilarin icine girdikleri icin, aniden izlerini kaybettim. Ote yandan, bu muhtesem canlilari yeterince gozlemlemis ve goruntulemistim ve bu kadar onemli bir anda onlari daha fazla rahatsiz etmek istemedim ve olay yerinden ayrilmaya karar verdik. Ne yazik ki cevredeki turistler boylesine temel bir cevre ahlakina bile sahip degillerdi. "Leopar gorecegiz" diye soforlerine araclari calilarin icinde surmelerini buyurdular ve soforler de istemeye istemeye denileni yerine getirdiler. Aniden etraf cehenneme donmustu. Bir suru minibus calilara girmis, bitki ortusunun parcalamanin yaninda, icinde ysayan sayisiz canlinin da yuvalarindan olmalarina neden olmuslardi. En korkuncu da, iki leopar az kalsin ezilecekti ve son hizla calilardan firlayip ayri yonlere dogru kactilar. Mumkun olsaydi o an bu gerizekali, ahlaksiz ve bencil insanlari kendi ellerimle bogup leoparlara atacaktim.
Afrika’nin kurak bozkir ekosisteminde gecirdigim olaganustu birkac gun maalesef boylesi moral bozucu bir sekilde sona erdi. Daha sonra Kalahari ve Karoo kurak bozkirlarini gorduysem de, bu farkli dogayla ilk defa karsilastigim Samburu’nun hatirasi her zaman baska olacak. Isterdim ki Afrika’nin tum kurak bozkirlari Samburu gibi cok az bozulmus, ozgun turlerinin hepsini barindirir olsun. Fakat kitanin tum dogasini olumsuz sekilde etkileyen faktorler, uzucudur ki bu cetin ama ayni zamanda insan etkisine karsi hassas ortami da giderek bozmaktadir. Ozellikle bilincsiz politikalar nedeniyle bir yerde yogunlastirilan sigirlar, bulunduklari bolgenin tum bitki ortusunu tamamen yok ederek, topragin kum haline gelip ruzgarla ucmasina ve bu sekilde collesmeye yol aciyorlar. Bir zamanlar buyuk alanlarda sigirlari ile beraber gocmen olarak yasayan ve “pastoralist” olarak tanimlanan yore insani, artan nufus ve bu bolgede yapilmamasi gereken yogun tarim yuzunden belli bir yere hapsolarak bulunduklari bolgenin dogasinin ve topraginin tamamen yokolmasina neden oluyorlar. Bu yanlis tutum, ayni zamanda Sahara’nin giderek guneye yayilmasinin sebebi oldugu gibi, Etiyopya ve Somali’de de collesmeye, kurakliga ve beraberinde kitliga yol acarak yuzbinlerin olmesine neden olmaktadir.
 Sicagin ve kurakligin hukum surdugu bolgelerde yasayan bircok canli, her ne kadar bu kosullara tahammul edebilseler de, zaten yasam ve olum arasindaki ince cizgide yasadiklarindan, insanlarin yarattigi en ufak baski cogunun yok olmasinan neden olmaktadir. Kurak bolge bitki ve hayvanlarin milyonlarca yildir beraber evrimlesmistigi icin, buraya ait olmayan ve onune cikan herseyi yiyen sigirlar, bu ortamlara getirilip, buranin ozgun otcullari gibi kurak mevsimde goc etmeyip ayni yerde kalinca, topragi tutan en son bitkileri de tuketip, ruzgarin ve mevsimlik sellerin tum verimli toprak ortusunu suruklemesine yol acmaktadir. Maalesef ulkemizin bircok kisimlarinda da gorulen bu sorun, kisa bir sure icinde geride sadece hicbir seyin yasayamayacagi bir tas colu birakir. Cansiz arazinin ilerlemesini engelleyen en son cephe olan bu cetin, hassas ve etkileyici kurak ekosistemlerin cokmesini ve buranin ozgun canlilarin yokolmasini istemiyorsak, bu topraklarla dengeli bir sekilde yasamaya mecburuz.
Gokyuzunun Yokedilen Efendileri: Yirtici Kuslar
Bu zorlu bozkirlarda leoparlar kadar korku duyulan baska bir grup ise etkileyici yirtici kuslardir. Kuslara merakli her insan gibi, yirtici kuslar benim de en sevdigim kuslar arasindadir. Ozellikle de ismimin eski turkcede “Sahin” anlamina gelmesinden dolayi, cocuklugumdan beri bu gorkemli canlilara yakinlik duymusumdur. Ne yazik ki, bircok kisi icin bu gecerli degildir. Kara kartal, savasan sahin, lese ususen akbaba, acemi caylak ve benzeri bircok terim, yirtici kuslara karsi duydugumuz celiskili duygularin gostergesidir. Bir yandan kartallarin, sahinlerin, atmacalarin gucune, zerafetine ve magrur gorunuslerine hayranlik duyariz, bir yandan akbabalardan tiksinir, baykuslardan korkariz. Bir yandan cesitli yirtici kuslari gucun ve cevikligin simgesi olarak kullanir (ornegin A.B.D.’nin milli sembolu Beyaz basli kartaldir (Haliaeetus leucocephalus)), ote yandan sadece bize faydasi dokunan akbabalari vurur, atmacalari yakalar, sayisiz turu de bocek ilaclariyla zehirleriz. Sonuc olarak, ne kadar seversek sevelim, yirtici kuslar insanlardan cok cekmistir, cekmektedir ve gunumuzde, saglikli bir doga icin cok onemli olan yirtici kuslarin bircogun nesli tukenmektedir. Cogumuz bilmesek de, her yil Bogazici’nin ve Karadeniz daglarinin uzerinden goc eden yuzbinlerce yirtici kusla dunya capinda unlu memleketimiz de, yirtici kuslarin en tehlikede oldugu ulkeler arasindadir ve milli mirasimizin bu etkileyici canlilarina sahip cikmak hepimizin gorevidir. Bu yazida, bu etkileyici ve onemli kuslarin biyolojilerini, yasamlarini ve magruz kaldiklari tehditlere goz atacagiz.
Yirtici kuslar, besinlerini diger hayvanlari avlayarak elde eden kuslardir. Her ne kadar bu ozellige sahip bircok kus olsa da, teknik olarak yirtici kuslar, Dogangiller (Falconiformes) ve Baykusgiller (Strigiformes) takimina dahil olan, keskin, kivrik pencelere sahip, kanca gagali kuslardir. Dogangiller, akbabalar, atmacalar, doganlar, kartallar, sahinler ve diger gunduzcul yirtilardan olusur. Baykusgiller ise, cogunlugu gececil olan, peceli baykus (Tyto alba), kukumav (Athena noctua), puhu kusu (Bubo bubo), ishak kusu (Otus scops) ve diger baykuslari kapsar. Her ne kadar bu takimlar bircok acidan birbirlerine benzese de, bu benzerligin iki takimin da benzer yasam bicimlerine sahip olmasindan oturu oldugu ve evrimsel olarak birbirleriyle akraba olmadiklari dusunulmektedir.
Gunduz yirticilari 14 kiloya varan agirliklari ve 3.5 metreye yaklasan kanat acikliklariyla en buyuk ucucu kuslardan olan And kondorundan (Vultur gryphus), 30-35 gram agirliklariyla en kucuk cuce doganlara (Microhierax sp.) kadar uzanan cok cesitli bir gruptur. Gunduz yirticilari, genel olarak kuslar, fare gibi kemirgenler ve diger kucuk memeliler ile beslenirler. Asya, Afrika ve Guney Amerika’nin tropik ormanlarinda yasayan iri kartallarin ise, maymun, geyik ve orman antiloplarini avladigi bilinmektedir.Bunun yaninda, akbabalar cogunlukla lesle, cuce doganlar ise boceklerle beslenir. Afrika’da yasayan ve palmiye meyvesiyle beslenen palmiye akbabasi (Gyphohierax angolensis) ise grubun tek vejetaryen uyesidir Genel kaninin aksine, yirtici kuslarin koyun, keci, dana gibi hayvanlara saldirdigi cok enderdir ve sayisiz fare ve sican avlayarak sagladiklari faydayla karsilastirildiginda, bu kayip onemsizdir. Bu kuslarin gagalari ve penceleri, kurbani hizlica oldurup etini kolayca parcalayabilmek icin cok keskin ve kanca seklindedir. Ote yandan, leslerle beslenen bazi akbaba turlerinde pence fazla guclu degildir. Isitme ve ozellikle gorme duygulari son derece gelismistir ve bir kartal iki kilometre uzaktan yerdeki bir tavsani secebilir. Koku duyulari genellikle pek gelismemis olsa da, bazi akbaba turlerinin koku duyusu cok keskindir ve lesleri hizla bulmak konusunda cok faydalidir. Bu grubun bircok turunun disileri genellikle daha iyi avcilardir ve erkeklerden ortalama %15 daha iridirler. 
Bu takimin uyelerine, Antarktika disinda dunyanin her bolgesinde rastlanir. Ozellikle de iliman ve tropik iklimlerde bircok tur bulunur. Dunya capindaki yaklasik 280 turun otuzsekizi, ulkemizde de yasamaktadir. Etle beslenmeleri yuzunden ve farkli ciftlerin genellikle ayni bolgeyi paylasmamasindan dolayi, gunduz yirticilari genellikle buyuk yasam bolgelerine ihtiyac duyarlar ve yogunluklari dusukdur. Bu yuzden dogal yasam bolgelerinin yok edilmesinden cok zarar gorurler.
Bu kuslar genellikle agaclar, ucurum kenarlari ve hatta gokdelenler gibi yuksek yerlerde yuva yaparlar. Bircok tur bir veya iki yumurta yumurtlar. Yirtici kuslar sefkatli ebeveynlerdir. Yavrularina surekli et tasirlar ve etin nasil parcalanacagini gosterirler. Gunduz yirticilarinin hayatlari dort ana bolumden olusur ve bu bolumler daha buyuk turlerde daha uzundur. Ucus oncesi donem, 3 haftadan, And kondorunda (Gyps ) 5 aya kadar degisir. Yavrunun ucabildigi ama hala ailesi tarafindan beslendigi, ilk ucus sonrasi donem bir aydan bir yila, yavrunun artik bagimsiz oldugu ama cinsel olgunluga erismedigi donem ise 9 aydan kondorlarda 7 yila kadar cesitlilik gosterir. Dogada en kucuk turlerin ortalama omru 3-4 yil, sahinlerin ve diger orta boydaki yirticilarinki 8 ila 10 yil, iri kartal ve akbabalarinki ise yaklasik 20 yildir. Fakat cok daha uzun yasayan bireylere rastlanir ve esaret altindaki bazi kartallarin neredeyse 60 yil yasadiklari bilinmektedir.
Bu takimin uyelerinin hemen hepsi muhtesem ucuculardir ve cogu gunduz yirtici turunun hayatinin buyuk bir kismi havada gecer. Sadece uzun bacaklariyla daha cok bir turnayi andiran sekreter kusu (Sagittarius sagittarius) hayatinin cogunu yerde gecirir. Yasam bicimlerine gore gunduz yirticilari degisik ucus ozellikleri gosterir. Iri sahinler ve kartallar, fazla kanat cirpmadan, uzun mesafeleri suzulerek katederler. Ornegin batõlõr kartalinin bazi gunlerde 500 kilometre katettigi bilinir. Buyuk akbaba turlerinde bu ucus stili daha da gelismistir. Oyleki, bazi akbaba turleri kendilerini yerden kaldiran sicak hava akimlari (termaller) olmadan sabahlari ucamazlar ve havanin isinmasini beklerler. Sicak hava yerden yukselmeye baslayinca yavas yavas donerek yukselirler ve gunu bir termalden digerine gecip yiyecek arayarak gecirirler. Yolcu ucaklarinin 6000 metrenin uzerinde akbabalara rastladigi bilinir. Kucuk ve hizli olan atmaca ve doganlar gereginde suzulebilseler de, genellikle sikca kanat cirparak ucarlar ve mermi seklindeki govdeleriyle, avlarina dogru saatte 240 kilometreye varabilen bir hizla dalabilirler.
Baykuslar da kucuk memeli, kus, surungen ve bazi durumlarda boceklerle beslenseler de, bir cok acidan gunduz yirticilarindan cok farklidirlar. Birkac turun disinda tamamiyle gececil olmalarinin yaninda, gunduz yirticilarinin aksine, kanat tuylerinin ozel, kadifemsi yapisi nedeniyle, baykuslar ucarken neredeyse hic ses cikarmazlar. Strigidae (tipik baykuslar) ve Tytonidae (ahir baykuslari) familyalarindan olusan baykuslarin (bazi bilimadamlari Phodilidae diye 3. bir familya oldugunu dusunmektedir), gunduz yirticilariyla evrimsel acidan akraba olmadiklari dusunulmektedir.
Baykuslar genel olarak elips seklinde bir govdeye, genis kanatlara ve kahverengi, gri ve benzer kamuflaj tipi renklere sahiplerdir. Disiler genellikle erkeklerden daha buyuktur. Her ne kadar bazi baykuslar yerde yuva yapsa da, cogu baykus agac kovuklarinda, terkedilmis binalarda, bizim apartmanin catisinda yuvalayan peceli baykus (Tyto alba) gibi, cati bosluklarinda yuva yapar. Yine de baykuslarin cogu yuva yapmak icin insan tarafindan rahatsiz edilmedikleri ormanlik alanlari tercih eder. Baykus yumurtalari genellikle pinpon topunu andirir.
Buyuk kafalara, iri, one bakan gozlere, sivri gaga ve pencelere sahip olan baykuslar, cok keskin duyma ve gorme duyusuna sahiptir. Ozellikle gececil baykuslarin yuzlerini daire seklinde cevreleyen tuyler, etrafdaki sesleri baykusun kulaklarina yansitarak, baykusun kurbanini hizlica bulmasina yardimci olur. Bunun yaninda, bircok tur de farkli buyuklukte olan kulak deligi de, sesin geldigi yonu tayin etme acisindan onemlidir. Bazi turler hic kipirdamadan baslarini 265 derece cevirebilir. Bu ozelligi ve hizla basini diger yone cevirebilmesinden dolayi, bircok insan baykuslarin basini tamamiyle dondurebildigini sanir. Baykuslarin bir ilginc ozelligi de, kurbanlarinin kil, kemik, kabuk gibi sindiremedikleri bolumlerini, kuru topaklar halinde geri cikartmalaridir.
Peceli baykuslar familyasinin kalp seklinde yuzleri, uzun bacaklari, diger baykuslara nazaran kucuk gozleri vardir ve kulak puskullerine sahip degildirler. Tipik baykuslar familyasinin uyelerinin gozleri iridir ve cogunun kulak puskulleri bulunur. Boylari yaklasik 15 santimetre ile (cuce baykus (Micrathene whitneyi)) 70cm (yurdumuzda da bulunan 70 cm boyundaki Puhu kusu (Bubo bubo) arasinda degisir. Genellikle ormanlik alanlari tercih eden baykuslara, kutup tundrasindan yagmur ormanlarina, collerden nehir boylarina kadar Antarktika haric dunyanin hemen her yerinde rastlanir. Yaklasik 150 cesit baykus turunden 10 tanesi yurdumuzda bulunmaktadir.
Maymun avlayan kartallardan, bocek yiyen cuce baykuslara kadar buyuk bir cesitlilik gosteren bu muhtesem kuslarin bircok turu maalesef insanlarin soykirimina magruz kalmistir. Bilincsizce avlanmalari ve zehirlenmeleri, yasam bolgelerinin yok edilmesi, atmacacilik ve diger amaclar icin yakalanmalari ve DDT ve benzeri tarim ilaclari ve kimyasal maddelerden zehirlenmeleri yuzunden bircok tur yok olmus ve halen yok edilmektedir. Bunlarin arasinda, Yeni Zelanda yasamis olan ve 5 metre kanat acikligiyla bilinen en buyuk yirtici turu olan soyu tukenmis Yeni Zelanda kartali da vardir.
Yurdumuzda da bu sorunlarin hepsine rastlanmaktadir. Bircok yirtici turu “zararli” diye bilincsizce avlansa da, esasinda cogu fare, sican ve benzeri tarim zararlilarini avlayarak, hastalik sacacak lesleri temizleyerek insanliga buyuk fayda saglarlar. Afrika’da yapilan bir arastirma da, bu bolgedeki gunduz yirticilarinin %86’sinin insanlara faydali oldugu, %11’inin zararsiz oldugu ve sadece %3’nun herhangi bir zarari olabilecegi ispatlanmistir. Bu olasi zararli turler de, ender olarak gorulen turlerdir ve yurdumuzda bu turlere rastlanmamaktadir. Bunun yaninda, ulkemizde her yil bircok yirtici kus, ozellikle de Ortadogu ulkelerine satilmak icin yakalanmakta ve ulkemizin dogal mirasi hunharca yok edilmektedir. Bilincsizce kullandigimiz tarim ilaclariyla zehirlenen canlilarla beslenen bircok yirtici turu de, gerek aninda olduklerinden, gerekse zayif kabuklu yumurtalar yumurtalayip ureyemediklerinden, yok olmanin esigine gelmislerdir. Belki de en kotusu, gerek yaktigimiz ormanlarimiz gerekse amansizca kuruttugumuz sulak alanlarimiz olsun, bu kuslarin dogal ortamlarinin son hizla yok edilmesidir. Tum bu sebepler yuzunden, Kara akbaba (Aegypius monachus), Sah kartal (Aquila heliaca),  Ada dogani (Falco eleonorae), Balikci baykus (Ketupa zeylonensis) gibi bircok muhtesem canli ulkemizden silinmek uzeredir. Eger bir an once gerekli onlemleri alip bu katliama son vermezsek, goklerimizin bu asil varliklardan ebediyen mahrum kalacaktir.
Afrika'nin Daglari
Giris