5. GORILLERDEN BUZULLARA: AFRIKA'NIN DAGLARI
5895 metre yuksekligiyle Afrika'nin en yuksek dagi olan Kilimanjaro'nun
zirvesi buzullarla kaplidir ve Afrika'nin ekvatoryal bolgesinde kar yagan
ender noktalardandir.
|
Artik sogugu hissetmiyordum cunku vucudum tamamen uyusmustu. Beni tamamen
yutmus beyazligin icinde, dogru yone gittigimden bile emin degildim artik.
Dusuncelerim mantiksiz, bilincim bulanikti. Zihnimdeki goruntuler gercekle
anlik ruyalar arasinda gidip geliyordu. Sogugu hissetmemek icin oynadigim
dusunce oyunlari yavas yavas bilincimin kontrolunu ele gecirmis ve beni
yari hayal-yari gercek bir dunyanin icine hapsetmisti. Yaptigimin dogrulugundan
emin degildim ama tek bildigim, ne kadar hizli gidersem sogugu o kadar
az hissettigimdi. O yuzden 4 gundur tirmandigim bu lanet olasi dagin tepesine
artik varmak, geceyarisindan beri suren zirve tirmanisini artik bitirmek
icin son kalan enerjimle hizimi arttirdim. Kar firtinasi ve sisin arasindan
hayalet gibi beliren diger dagcilar, birbirinin pesi sira agir-cekim adimlarla
zirveye dogru ilerlerlemeleriyle, ilkel bir dinin muritlerini andiriyorlardi.
Belki de bu bir benzerlikden ibaret degildi. Tum zorluklara ve acilara
ragmen yilmadan bir dagdan digerine tirmanmak, zirvedeki o essiz goruntuyu
gormek ugruna yapilan bir ibadet degil miydi? Fakat bu sefer acinin karsiliginda
boyle bir goruntuyle odullendirilmiyecektim. 9 saat suren bir tirmanisin
ardinda zirveye vardigimda, etrafi kaplayan sis en fazla 10 metre ilerisini
gormeme musaade ediyordu. Degil ucsuz bucaksiz savanlari, geldigim patikayi
bile goremiyordum. Fakat bir gercek vardi ki tum bunlara bedeldi. Hic ara
vermeden, 4 gunde 4 bin metreden fazla tirmanmistim ve Afrika’nin zirvesinde,
kitanin en yuksek noktasi olan, Tanzanya’nin Kilimanjaro daginin, Uhuru
(Ozgurluk) zirvesindeydim. Ekvatorun uzerinde olmama ragmen tipiye yakalanmis,
buzullarin yanindan gecmis ve Dogu Afrika’nn engin savanlarindan baslayarak,
ormanlarin, dev dag bitkilerinin ve yuksek irtifa colunun icinden gecerek,
kaya ve buzun hukum surdugu zirve
bolgesinin tepesine varmistim. Afrikanin yuksek daglariyla
ilk tanismam esasli olmustu.
Kilimanjaro'ya cikmayi kafaya koyma nedenim, zirveye cikma isteginden cok,
dunyanin en etkileyici jeolojik olusumlarindan birine sahsen tanik olma
ve irtifayla degisen bitki ortusunu, ozellikle de Afrika daglarina has
garip ve essiz bitkileri gozlemleme istegimdi. Afrika'daki en karakteristik
jeolojik olusumlardan biri, Habesistan'dan Mozambik-Guney Afrika Cumhuriyeti
sinirina dek uzanan “Afro-Arap Yarik Sistemi” veya “yarik vadisidir”. Arap
yarimadasi ve Afrika'nin uzerinde bulunduklari tektonik tabakalarin 30
milyon yildir birbirlerinden uzaklasmasiyla olusan bu sistem, ulkemizdeki
Toros daglarindan baslayip, Urdun, Olu Deniz (Israil), Kizil Deniz (ki
Kizil Deniz Arabistan'in Afrika'dan ayrilmasi sonucu olusmustur), Habesistan,
Kenya ve Tanzanya'dan gectikten sonra, Mozambik'de Hint Okyanusu ile birlesir.
Yarik vadisinin bati kolu ise, Uganda'nin Albert golu'nden baslayip, Edward
Golu, Kivu Golu ve Tanganyika Golu'nden gecerek, Malawi golu'nde son bulur.
Tum bu goller tektonik levhalarin aralarindaki derin yariklarin suyla dolmasi
sonucu olustugundan, cok derindirler ve 1.5 kilometreye yaklasan (1436m)
derinligiyle Afrika'nin ikinci buyuk golu Tanganyika, Rusya'daki Baykal
Golu'nden sonra dunyanin en derin ikinci goludur. Vadi, ortalama yukseklikleri
800 metreyi bulan ve 2700 metreye varan yaylalarla cevrelenmistir ve bu
sistemi olusturan tektonik surec sonucu, Afrika'nin en yuksek daglari olan
Kilimanjaro Dagi ve Kenya Dagi gibi yanardaglar ve Uganda-Kongo sinirindaki,
dag gorillerinin vatani olan Virunga daglari ortaya cikmistir. Kitanin
en etkileyici jeolojik olusumu olan bu sistem, 75 milyon yil once Madagaskar’in
Afrika anakarasindan ayrilmasinin da sebebidir ve her sene birkac santim
daha genislemektedir. Bu yuzden jeologlar, milyonlarca yil sonra Dogu Afrika'nin
kitadan tamamen ayrilarak Madagaskar gibi bir ada haline gelecegini dusunmektedir.
Kilimanjaro'nun kraterinin (5685 metre) kenarindan gun dogusu.
|
Kilimanjaro'nun buzullari, kuresel isinma nedeniyle giderek kuculmektedir.
|
Kilimanjaro'ya
cikarken bu olusumu en iyi sekilde gozleme firsatini buldum. Her ne kadar
zirve sisle kapliysa da, inis ve cikis esnasinda dagin eteklerindeki Afrika
savanasini, uzayip giden vadi sistemini ve yeryuzundeki yariklari dolduran
golleri gorebildim. Daha da onemlisi, hizla artan nufusun tehdit ettigi
dag ekosistemlerini de yakindan inceleme firsatim oldu. Maalesef Kilimanjaro
ve dogu Afrika'daki diger daglik bolgeler, sayilari arttikca daha da yuksek
irtifalara yayilan insanlarin yok edici etkisinden kurtulamamistir. Avustralya
haricindeki diger kitalara nazaran Afrika dazla daglik olmadigindan ve
kitada 4,000 metreyi gecen sadece 4 dag oldugundan, Afrika'nin yuksek irtifa
yasam bolgeleri zaten kisitli bir alani kaplamaktadir ve bu ender ekosistem,
insanlar yuzunden yok olmanin esigindedir. Hizla artan insan nufusu yuzunden,
agac kesimi, yakacak odun toplamak, avlanmak, mera ve tarla acmak gibi
sebeplerden dolayi, dogal ortamlari yok edilen ve sirf daglarda yasayabilen
dag gorilleri, sakalli akbaba, dev lobelya bitkileri ve daha bircok essiz
canlinin sayisi giderek azalmakta ve bircok dag turu gunbegun yokolmaktadir.
Yokolan bir dunya: Dag ormani
Kilimanjaro'nun eteklerinde, 2000-3000m arasinda gorulen, tehlike
altindaki dag ormani.
|
Kilimanjaro tirmanisi esnasinda papatyalarin akrabasi dev lobelyalarin
yaninda.
|
Maalesef bu
yokolusu bu proje esnasinda da gozlemledim. 1996 yazinda tez arastirmami
Uganda’da yapmis ve Kenya ve Tanzanya’da da gezmistim. Iki yil oncesine
nazaran, Dogu Afrika’nin bircok daglik bolgesindeki dogal ormanin bir kisminin
yok edildigini farketmek hic guc degildi. Bunun sebeplerini, Kenya Muzesi’ndeki
uzman ornitolog (kusbilimci) Leon Bennun’a sordugumda, kendisi bircok diger
alanda oldugu gibi, bu alanda da kaynaklarin az oldugunu ve her ne kadar
yasak olsa da, bu yasagin uygulanmadigini ve fakir Afrikalilarin yakacak
odun, av eti ve bos arazi elde etmek icin dag ormanini amansizca yok ettiklerini
soyledi. Tabi bu dunyanin bircok bolgesindeki doganin yok edilis senaryosuyla
ayniydi.
Kilimanjaro tirmanisi esnasinda patika, gorkemli dev lobelyalarin
arasindan gecer.
|
Her ne kadar bu
fakir insanlara acimamak mumkun degilse de, maalesef bu yaptiklari kendilerine
fayda degil sayisiz zararlar getirmektedir. Dunyanin bircok yerinde oldugu
gibi, Afrika’da da daglik bolgeler kiyi bolgelerden gelen nemli hava akiminin
onunu keserek, havadaki su buharinin soguyup yogunlasarak yagmur haline
gelmesini saglarlar. Daglik bolgelerdeki ormanlar, bu yagmur suyunu tutup,
hizla akip gitmesini onlerler. Bu sayede ani seller onlendigi gibi, yagmur
yagmayan kurak mevsimlerde bile bu daglardan gelen bircok akarsu akmaya
devam ederek insanlara fayda saglar. Bunun yaninda bu ormanlar vadilerden
gelen bulut tabakalarinin da onune gecerek, bu bulutlardaki nemin bir kisminin
atmosfere kacmasini onlerler. Sonuc olarak dag ormanlari her mevsimde yagis
ve su dengesini saglayan cok onemli dogal sistemlerdir. Bunun yaninda,
volkanik topraga sahip olan ve bol miktarda yagis alan bu daglar diger
bolgelere nazaran daha cabuk asinir ve eteklerindeki vadilere surekli verimli
volkanik topragin tasinmasina imkan verirler. Fakat dag ormanlari yok edilirse,
yagan yagmur artik bir bolgede tutulup yavas yavas birakilamaz hale gelir.
Yagmur yagdigi zaman bu dik daglardan asagiya sel halinde iner ve buyuk
zararlara yol acmanin yaninda, bu verimli topragi da beraberinde goturur.
Cogunun etrafi kurak bolgelerle sarili olan bu daglarda nemi tek tutan
faktor olan ormanlarin yoklugunda, kurak mevsimde artik akarsular akmaz
hale gelir ve yogun seller ardindan kuraklik gelir. Bunun yaninda, kesilen
ormanlar yuzunden yorenin iklim dengesi de degisip, daha kurak bir hal
alir. Goruldugu gibi bu ormanlarin yoklugu, beraberinde buyuk bir ekolojik
felaketi getirerek, dengeli ve insanlara faydali bir ekosistemin canlilariyla
beraber yok olup, cevredeki insanlarin da bircok ekolojik hizmetden mahrum
kalmasina yol acar.
Kilimanjaro tirmanisi esnasindaki rehberim Peter.
|
Tabi bu ulkemiz
icin de gecerlidir. 1998’in ilkbaharinda Karadeniz bolgemizde meydana gelen
yogun sellerin en onemli sebebi, bolge daglarindaki ormanlarin yok edilip,
yogun yagisin ekolojik kontrol mekanizmalarinin etkisinden cikmis olmasidir.
Sonuc olarak hic para vermeden kullandigimiz bir yagmur kontrol hizmetini
yok ederek, cezasini trilyonlarca lira, can ve mal kaybi olarak odedik.
Bunun yaninda her yil ulkemizde binlerce kilometreyi kaplayan verimli toprak,
uzerindeki orman ortusunu yitirdiginden dolayi, seller ve akarsular tarafindan
ebediyen denize suruklenmektedir. Bu sularimizi kirlettigi gibi, genis
alanlari kirac, verimsiz topraklara cevirmektedir. Ormanlarin yok edilmesi,
ozellikle ulkemiz gibi daglik bir bolgede, son derece kritik bir sorun
olup, iklim, toprak ve ekolojik dengelerin tamamen altust edilmesine yol
acmaktadir. Goruldugu gibi, Afrika gibi uzak bolgelerden bile alacagimiz
bircok ders vardir.
Dag Ormaninin Munis Devleri
“Dur” dedi
Masasu. “Hic kipirdama”. Saatlerdir sarmasiklar, agaclar, calilar ve yesilin
her turuyle kapli tepeleri asmanin yorgunluguyla nefes nefeseydim. Zaten
o anda en cok yapmayi istedigim hic kipirdamamak oldugu icin, Masasu’ya
uymak benim icin bir zevkti. Masasu’nin isaret ettigi yone bakinca, bu
heyecaninin sebebini anladim ve aniden kendimi hava bosluguna girmis bir
ucakta gibi hissettim. Yesilligin arasindan bir cift kahverengi goz, merak
ve korkunun karisimiyla bize bakiyordu. Hemen fotograf cekmek icin hamle
yaptim. Fakat dikbir yamacta duruyorduk ve ben o heyecanla durdugum yere
dikkat etmedigim icin, tripodum aniden bir sarmasiga takildi, ayagim kaydi
ve buyuk bir gurultuyle yamactan asagi yuvarlandim. Kendimi hemen toparlayip
yamactan yukari ciktigimda, Masasu hayal kirikligiyla bana bakiyordu. Yesilligin
arasindan bakan gozlerin sahibi gitmisti.
Uganda-Kongo
(eski Zaire) sinirindaki, buzullarindan akan sular, Nil Nehri’nin kaynagi
olan batakliklari olusturan Rwenzori daglarindaki, Bwindi-Gecilmez ormani
milli parkindaydim. Beni, ismini 19. Yuzyil kasiflerinin yogun bitki ortusunde
haftalar harcayip sadece birkac kilometre katedebilmeleri sonucu almis
olan, bu kaygan toprak, ordu karincalari, gecilmez sarmasiklar ve agac
labirentiyle kapli yamaclara getiren, Gorilla gorilla beringei yani
efsanevi dag goriliydi. Ismi bile insanda daha kesfedilmemis Afrika’nin
karanlik kalbini cagristiran bu canli, bu dag ormanlarinin efendisidir.
Sempanzeden sonra insanin en yakin akrabasi olan bu heybetli canlinin yasama
ortami maalesef hizla yok edilmektedir ve 500 civarindaki toplam nufusuyla,
dunyanin soyu en tehlikedeki canlilari arasindadir.
Fakir yore halkinin kereste ve yakacak odun elde etmek, tarla acmak ve
otlak yaratmak icin amansizca kestigi yuksek irtifa ormaninda yasayan bu
goril turu, genel kaninin aksine son derece munis ve zararsiz bir hayvandir
ve gunun cogunu, orman zemininde yetisen devasa yesilliklerle beslenerek
gecirir. Koseye sikistirilmadigi surece insanlardan hizla kacmayi tercih
eden bu cekingen devler, cok zorlandiklarinda bile, genellikle saldirmak
yerine, goguslerini doverek, haykirarak veya saldirir gibi yaparak korkutmayi
tercih ederler. Bu erkeklerin aralarinda yaptiklari mucadelelerde de boyledir
ve disiler icin dovusen erkeklerin birbirini oldurdugune hemen hic rastlanmaz.
Uzucudur ki bir zamanlar tufek ve mizraklarla kendilerini oldurmeye calisan
Avrupalilarin, kendilerine hakli olarak saldiran gorilleri, “kana susamis,
dehset verici devler” diye betimlemesi, insanlarin bilincine yerlesmis
ve halen bu bariscil ve sempatik canlilarin, aptal, kaba ve gaddar olarak
taninmasina sebep olmustur. Halbuki dogal ortamlarinda ve laboratuarlarda
yapilan arastirmalar, gorillerin toleransli, sakin, sabirli, sebat ve ongoru
sahibi canlilar oldugu gibi, iyi bir hafizaya sahip ve problem cozme ve
isaret dilini ogrenmeye karsi yetenekli olduklarini da ispatlamistir. Tum
bunlara ragmen, bu hassas ve zeki canlilar, hayvanat bahceleri ve arastirma
laboratuarlari icin yakalanmis, ve insanlar eti ve “hatira esya” yapiminda
kullanilan bas, el ve ayaklari icin bu zararsiz canlilari hunharca katlederek
esas kana susamislarin kim oldugunu gostermislerdir. Her ne kadar gunumuzde
bu tehditler azalmissa da, yine de yasadiklari ortamin amansizca yok edilmesi,
bu nefes kesici primatlarin gelecegini belirsiz kilmaktadir.
Gunumuzde
goriller sadece Afrika’nin kalbinde, Uganda, Kongo, Gabon ve Kamerun’un
hizla yok edilen ormanlarinda hayatlarini surdurebilmektedir. 3500 metreye
varan yukseklikdeki dag ormanlarinda yasayan dag gorilinin yaninda, Bati
Afrika’nin ve dogu Kongo’nun alcak rakimli yagmur ormanlarinda yasayan
iki orman gorili alt turu de bulunmaktadir. Bunlarin arasinda soyu en tehlikedeki
cins olan dag gorili, Kongo (eski Zaire), Uganda ve Rwanda’nin sinir bolgesini
olusturan volkanik bolgede ve ozellikle Virunga daglarinin yamaclarinda
yasar. Diger goril turlerine gore daha uzun killara sahip olan bu turun
erkeklerinin boyu 1.75 metreye ve agirligi 270 kiloya varabilir. Buyuk
cigneme kaslarinin sabitlenmesi icin kafatasinin uzerinde bir kemik cikintasina
sahip olan erkekler olgunlastiklarinda sirtlari agarir ve bu erkekler “gumus
sirt” diye taninir. Bir gumus sirtin onderligindeki birkac disi ve yavrudan
olusan 6 ila 20 kisilik goril gruplari, gunun cogunu birkac yuz metre capindaki
bir bolgede beslenerek gecirirler ve hayatlarini 25 ila 40 km karelik bir
alanda surdururler. Ayak ve yumruklarinin uzerinde yuruyen goriller, agaclara
fazla tirmanmasalar da, sik sik agac dallarinin uzerinde yaprak ve dallardan
yaptiklari yuvalar yaparak geceyi bu yuvalarin icinde gecirirler.
Gorillerin yasadigi muhtesem Bwindi-Impenetrable (Gecilmez) ormani.
Dunyada son kalan yaklasik 600 dag gorilinin yarisi Bwindi'de yasiyorlar.
|
Gorillerin yasadigi Bwindi Milli Parki'nin etrafi bircok koyle cevrilidir
ve Bwindi ormaninin canlilari buyuk tehdit altindadir.
|
Bize cok benzemesinden
dolayi bircok insanin bu muhtesem canliyi gormek istemesi, gorillerin belki
de son umududur. Uganda’da ve en son politik sorunlar olmadan once Rwanda
ve Kongo’daki dag gorilleri, her yil binlerce turisti bu ucra yerlere cekmektedir.
Yaklasik 20 yil boyunca bu canlilarin hayatini arastiran ve gorillerin
avlanmasina karsi ciktigi icin yoredeki kacak avcilar tarafindan uykusunda
katledilen primatolog Dian Fossey’in hayatinin “Sisteki Goriller” filmine
konu olmasi, bu canlilarin taninmasini saglamis ve bircok turistin buraya
gelmesi buyuk bir gelir kaynagi olusturmustur. Sirf gorme garantisi olmadan
gorilleri rehber esliginde aramanin bedeli bile yaklasik 200 dolardir ki
bu, bu bolgede yasayan bir insanin ortalama 6 aylik gelirinden fazladir.
Gorillerin bu potansiyelini goren yore yerlileri, gorillere sahip cikmis
ve Rwanda’daki en son sivil savas esnasinda bile iki taraf da tek bir goril
bile oldurmemistir. Ote yandan, halk halen gorillerin dogal ortamini yok
etmenin onlari da yok edecegi dusuncesini kavrayamamis ve kavrasa bile
fakirlik ve politik sorunlar nedeniyle yok edici tutumlarini birakamamaktadir.
Ornegin Uganda’daki Hutu-Tutsu katliamlari esnasinda bircok insan gorillerin
yasadigi ormanlara kacmis ve bu ormanlarin buyuk bir kismini yok etmistir.
Dag gorillerinin yaninda bircok ozgun canliya da ev sahipligi yapan dag
ormanlari, bu nedenlerden dolayi hizla ortadan kalkmaktadirlar. Bunun tek
cozumu, gorillerden elde edilen gelirin daha buyuk bir payinin yore halkinin
egitim ve temel ihtiyaclarini karsilamak icin kullanilmasidir. Benzeri
programlar, dunyanin ekoturistik degeri olan bircok bolgesinde uygulanarak,
soyu tehlikedeki bircok canlinin kelimenin tam anlamiyla hayatlarini kazanmasini
saglayabilir.
Azametli bir erkek dag gorili. Goriller, gunun cogunu bitkilerin
arasinda beslenerek geciren uysal hayvanlardir.
|
Aniden Masasu
elini kaldirip yere coktu. Pesinden ben de egildim. Bu sefer herhangi bir
sakarlik yapmayacaktim. Kalbim, 500 metrelik 3 tepeyi asip, 3.5 saat “gecilmez”
ormanin icinde yurumenin eforu ve en sonunda bu esrarengiz canliyi gorecek
olmanin heyecaniyla oyle atiyordu ki, gorillerin kalbimin sesini duyup
kacacaklarindan endise duymaya baslamistim. Ama bu endisem yersizdi. Masasu’nun
isaret ettigi yone baktigimda, bir yandan yabani pirasalari sakin sakin
cigneyen, bir yandan da dikkatle bize bakan disi dag goriliyle goz goze
geldim. Hayatimin
en etkileyici anlarindan biriydi. Bu sempatik canli bir yandan buyuk bir
hevesle etrafindaki yapraklari agzina tikiyor, bir yandan da 3 yasindaki
bir cocugun masum merakiyla yesillige gomulmus simsiyah basindaki kahverengi
gozleriyle, beni takip ediyordu. Yakin zamana kadar bu ormanlarda hunharca
katledilmis bu yumusak huylu canlilar, tum bunlara ragmen guven duygularini
tamamiyle yitirmemis, 5 metre yakinlarinda 6 insan olmasina ragmen korkusuzca
beslenmelerine devam ediyorlardi. Tek basina bir kadini Afrika’nin derinliginde
20 yil yasatacak kadar guclu bir bagin nasil olustugunu anlamak hic guc
degildi.
Birden 3 metre
yakinimdaki calilarin kipirdadigini farkettim ve burnuma keskin bir koku
geldi. Icgudusel olarak hizla donup uzaklasmak istediysem de, biliyordum
ki boyle ani bir hareket gorillerin panige kapilmasina, hatta erkegin beni
kovalamasina yol acabilirdi. O
yuzden, calilar aralanip icinden tum heybetiyle gumus sirtli erkek ciktiginda,
yerimde kalip basimi yere cevirdim ve genzimden “Mmmhhh, mmhh” sesini cikarmaya
basladim. Bunu sebebi, bir erkegin gozunun icine bakildiginda bunu bir
meydan okuma olarak gorebilecegi ve cikardigim seslerin gorillere yerimi
belli edip onlari sakinlestirdigiydi. Goriller hakkinda bircok kitap ve
makale okumus ve belgesel seyretmis olmam, yine de kalbimin korkuyla atmasina
engel olamiyordu. Ne de olsa karsimdaki bu 250 kiloluk canli, bir ficiyi
andiran govdesi ve ust bacagimdan daha kalin kollariyla 6-7 adam gucundeydi
ve isterse bir anda boynumu kirabilirdi. Hissettigim bu korkuyu mumkun
oldugu kadar belli etmemeye calisiyordum ama biliyordum ki bircok hayvan
korkunca insanin salgiladigi hormonlarin kokusunu alabilir. Bir anda erkek
gorilin bana dogru geldigini hissettim. Hic kipirdamadan olabildigince
kuculdum. Icgudusel olarak basimi kaldirarak bakmak istiyor, ote yandan
mantigim bunun cok yanlis bir hareket olacagini soyluyordu. Artik gorilin
yeni kesilmis cimen kokusunu andiran sicak nefesini hissedebiliyordum.
Bir anda, alnimda erkek gorilin nasirli elini ve puro kalinliginda parmaklarini
hissettim. Kalbim durmak uzereydi. Fakat goril, herhangi bir saldirganlik
gostermek yerine, sadece basimi hafifce itti ve homurdanarak geriye cekilip
keyifle yabani pirasasini yemeye devam etti. Mesaj acikti. “Aileme cok
yakinsin, geri cekil.”. Sansliydim ki bu bir gorildi. Ayni davranisi insanlar
arasinda gosterseydim, cok daha fazla zarar gorme ihtimalim bayagi yuksekti.
Basimi hic kaldirmadan geri cekildim ve gorillerle gecirdigim bu essiz
saatin geri kalanini uygun bir mesafeden bu huzurlu canlilarin sakince
beslenmesini seyrederek gecirdim. Insanlarin bu canlilari katledettigine
akil erdirmek mumkun degildi. Her ne kadar aclik icindeki yore insanlarin
son derece guc hayatlarini biraz rahatlatmak icin herseyi goz alabilecegini
kavrayabiliyorsam da, zengin insanlarin bir gorilin eline veya basina binlerce
dolar vererek bu talebi yaratmasi vahsetin ve kana susamisligin ta kendisidir.
Bu artik neredeyse ortadan kalkmissa da ve Kalasnikoflu bekciler, Bwindi
ormaninin gorillerini kacak goril avcilarindan korumaktaysa da,
halen
bircok insan bilerek veya bilmeyerek tropik ormanlardan elde edilen keresteyi
kullanarak goril ve benzeri bircok canlinin yasama ortaminin yok edilmesine
meydan veriyor ve bu cok daha buyuk bir tehdit olusturuyor. Bu yuzden hepimize
dusen, gunluk hayatimizda tukettigimiz her turlu urunun nereden geldigini
ve nereye gittigini sorgulayarak dogaya mumkun oldugu kadar az zarar vermek.
Yoksa degil torunlarimiz, cocuklarimiz bile dag gorili ve daha bircok buyuleyici
doga hazinesini gormekten mahrum kalacaktir.
Akbabalarin satosu Drakensberg
Dogu Afrika’nin
volkanlari, Rwenzori ve Virunga daglarindan sonraki hedefim, Guney Afrika
ve Lesotho’nun Drakensberg bolgesiydi. Bu bolge, guney Afrika’nin en onemli
daglik bolgesidir ve maalesef dogu Afrika’nin daglari gibi buraya has bircok
canli da yok olmus veya yok olma tehdidi altindadir. En yuksek noktasi
3,500 metreyi bulan ve Afrika’nin guneydogu sahili boyunca 1100 km uzanan
bu bolge, kitadaki bircok diger dag gibi volkanik kokenlidir ve guney Afrika’nin
en onemli nehirlerinden Orange nehrinin havzasini olusturur. Genel olarak
bu bolgeye has otlak alanlarla kapli bu bolgenin ozellikle dogu kismi aniden
yukseldigi icin bolge bircok cok dik zirveyle kaplidir ve buranin kendine
has bir dogal yasami vardir.
Maalesef iliman
iklim kosullari oldugundan dolayi, Drakensberg bolgesi yuzyillardir gerek
yore yerlilerinin gerekse Avrupa’dan gelen gocmenlerin yasamayi tercih
ettigi bir bolge olmustur ve bunun yuzunden, sirf burada yasayan bircok
ozgun canli ortadan kalkmistir. Ozellikle ciftlikleri kurulmasi ve citlerin
cekilmesi, 19. yuzyil sonuna kadar gerceklesen yillik hayvan gocunu engellemis
ve bir zamanlarin zebralar, quaggalar (soyu tukenmis bir zebra turu) ve
bircok antilop turunden meydana gelen benzersiz surulerini ortadan kaldirmistir.
Buraya ozgun ve son derece estetik bir antilop turu olan blesbok ve yakin
akrabasi gri rhebok, artik sadece doga koruma bolgelerinde hayatlarini
surdurebilmektedir. Belki de en uzucusu, bir zamanlar sayilari yuzbinlerle
ifade edilen ve sirf arka kismi cizgili bir zebra olan quagganin (Equus
quagga), dogal ortaminin yok edilmesi ve amansizca avlanmasi yuzunden soyunun
tukenmis olmasidir.
Gunumuzde
de bu bolge bilincsiz gelismeden nasibini almaktadir. Ozellikle de bu bolgenin
buyuk bir kismini olusturan Lesotho kralligi, Etiyopya ile birlikte Afrika’da
erozyondan en fazla tahrip olmus bolgedir. Bo ulkede yasayan is gucunun
cogu Guney Afrika’nin altin madenlerinde calistigi ve bircok diger Afrikali
gibi hayatini toprakdan kazanmadigi icin, halk maalesef dogayla dengeli
bir sekilde yasamayi onemsememektedir. Yuksek egimi yuzunden arazinin %85’i
sadece hafif tarima elverisli olmasina ragmen, 32 bin kilometrekarelik
bir alanda 2 milyon insan ve bir milyon bas sigir vardir ve tarim ile hayvancilik
agir erozyona yol acmaktadir. Ozellikle de bu bolgenin cok yagis almasi,
erozyonun boyutlarini daha da arttirmaktadir. Bu yuzden bu bolgedeki ekolojik
sorunlar, ulkemizin bircok daglik bolgelerinde gorulenlerle aynidir. Bu
bolgedeki dag goletlerine has bircok ender hayvan ve bitki turu, koruma
eksikligi yuzunden yok olmakta, ekoturizm ve ender bitkilerin uretilip
satilmasina dair projeler bilincli bir sekilde yurutulmedigi icin dogal
kaynaklarin tuketilmeden degerlendirilmesi mumkun olmamaktadir.
Tum bu sebepler
yuzunden, Uganda’daki arastirmami sundugum 22. Uluslarasi Ornitoloji Kongresi
esnasinda, unlu ornitolog ve doga korumacisi Steve Piper’in esliginde Drakensberg
daglarindaki Giant’s Castle (Devin Satosu) milli parkina gittim. Amacim
bu onemli ekosistemi belgelemek, akbaba gozlem istasyonunda soyu tehlikede
olan akbabalari incelemek ve bu daglar konusunda uzman olan Steve Piper’la
bu bolgenin gelecegi konusunda konusmakti. Normalde alti ay onceden rezervasyon
yaptirilmasi gereken akbaba gozlem istasyonuna, kongreye katiliyor olmam
sayesinde hic sorun cikmadan gidebildim. Bizimle beraber Discovery’I kanalindan
bir ekip ve Finlandiya ve Fransa’dan iki yirtici kus uzmani da bu buyuk
firsati kacirmayip gelmislerdi.
Sabah 5’de
Durban’da minibuse binerek, 3 saat sonra deniz seviyesinden 2500 metre
yukseklikteki akbaba gozlem istasyonuna varmistik. Ozellikle de yolculugun
son kisimlarinda gordugum kadariyla burada da otlak bolgeleri yakma buyuk
bir sorundu. Gozlem istasyonu, uzerine et konulan bir platformdan 10 metre
uzakliktaki bir klubeydi. Camlari karartilmis ve bir duvarinda fotograf
makineleri icin etrafi siyah kumasla cevrili delikler acilmisti. Hergun
buraya bir rehber esliginde gelen insanlar odedikleri ucretle bu bolgenin
korunmasina ve yore halkina katkida bulunduklari gibi, buradaki yirtici
kuslarin sayisi hakkinda da gunbegun bilgi ediniliyordu.
Steve Piper’in dedigine gore bu bolgede yok olmanin esigine
gelen Cape akbabasi, son yillardaki cabalarla artmis ve artik sikca gozlenir
olmustu. Maalesef ayni seyi yurdumuzde da cok ender olan sakalli akbaba
icin soylemek mumkun degildi. Bu gorkemli canlinin Guney Afrika’daki sayisi
halen azalma gostermektedir. Ulkemizde de bircok akbaba turu, yasadiklari
bolgelerin yok edilmesi, yuvalarin bozulmasi, avlanma ve zehirlenme yuzunden
giderek azalmakta, ozellikle de kara akbaba ve sakalli akbaba yok olmanin
sinirinda gidip gelmektedir.
Biz bu buyuleyici
canlilardan bahsederken, yamactaki et kirmizi kanatli sigirciklarin akinina
ugramisti. Bu sempatik ama firsatci kuslar, hizla biraktigimiz eti tuketiyor,
bizi "akbabalara et kalmayacak" endisesine sevkediyorlardi. Ama korktugumuz
olmadi ve biraz sonra tum ihtisamiyla bir Cape akbabasi gokyuzunden suzulup,
2.5 metrelik kanat capini sergileyerek kondu. Ne muhtesem bir canliydi.
Her ne kadar yurdumuzdaki kizil akbabaya benzese de, gogsundeki mavi renkli
ciplak deri parcalari ve daha acik rengiyle farkli oldugu hemen anlasiliyordu.
Bir insanin elini koparabilecek gucteki gagasiyla hemen eti parcalamaya
baslayan akbaba, bu hayvanlarin insanlar tarafindan taciz edilmedikce ne
kadar basarili olduklarinin en iyi gostergesiydi. Rahatlikla kemikleri
kirip sindirebilen Afrika akbabalarinin bazilari, yavrularini bile sirf
kemikle beslerler. Bunlarin arasinda, ozellikle sakalli akbaba, yavrularini
20 santimetreye varabilen kemik parcalariyla beslemesi nedeniyle kusbilimciler
arasinda nam salmistir. Curuyen leslerdeki bakterileri oldurmek icin cok
guclu mide asitlerine sahip olan akbabalar, bu lesleri ortadan kaldirarak
tehlikeli hastaliklarin yayilmasini da onlediklerinden dogaya ve insanlara
da cok faydalidirlar. Maalesef biz bu hizmetlerini odullendirmek yerine,
akbabalardan igrenir, onlari vurur ve zehirli etlerle oldururuz. Nankorlukte
herhalde biz insanlarin uzerine yoktur.
Biz hayranlikla
Cape akbabasini seyrederken, aniden gokyuzunden iki tane beyaz boyunlu
kuzgun iniverdi. Siddetli ruzgar nedeniyle havada asili kalan bu hayvanlarin
tuyleri vucutlarina yapismis, komik bir goruntu sergiliyordu. Cok zeki
ve firsatci olan kuzgunlar, akbabadan biraz korksalar da, arsizca yaklasip
etten parcalar kopararak kacmayi ihmal etmiyorlardi. Ama bu yuzden dikkatsiz
davranan bir kuzgun, sanki yoktan varolan bir kara goguslu kartalin gokyuzunden
indigini farketmedi ve kafasina bir pence yiyiverdi. Biz bu komediyi seyrederken,
aniden muhtesem sakalli akbaba belirdi. 2.5 metreyi gecen kanat acikligi
ve ucgen uclu kuyruguyla hayatimda gordugum en etkileyici kuslardandi.
Nefes kesilmis bir sekilde onu seyrediyordum. Ne yazik ki siddetli ruzgarlar
yuzunden konmadi ve kisa bir sure sonra donmemecesine ayrildi. Sakalli
akbaba sansimizi da beraberinde goturdu. Gunun kalan kisminda bir sey goremeyerek
gozlem klubesinden ayrildik.
Goruldugu
gibi Afrika’nin daglari ve dag canlilari, buzlu zirvelerin uzerinde ucusan
muhtesem akbabalardan, yemyesil dag ormaninda yabani pirasa yiyen nefes
kesici dag goriline kadar buyuk bir cesitlilik gosteriyor. Fakat tum bu
canlilarin bir ortak noktasi var. Bu da hepsinin yasadiklari ortamin buyuk
tehlike altinda olmasi ve dunyamizdaki en etkileyici canlilardan olan bu
turlerin geleceginin mechullugu. Maalesef bu ulkemiz icin de gecerli. Guzelim
daglarimizin uzerindeki her turlu bitki ortusunu ya keserek, ya yakarak
ya da kecilere yedirerek yok ediyor, Kackarlardan Toroslara essiz daglarimizi
erozyonun insafina birakiyoruz. Halbuki insan ruhunu en yucelten doga olusumlarindan
biri olan daglari ve daglarin olaganustu canlilarini korumak, insanligin
onemli gereklerinden biridir.
Yok ettigimiz yakinlarimiz primatlar
Uganda’nin Kibale
ormaninda, bir agac kutugunun ustunde oturmus, lisans tezim icin orman
kuslarini arastirirken ani bir hisirtiyla irkildim. Arkama baktigimda,
donup kaldim. Bir erkek ve disi sempanze, sadece 1.5 metre uzagimda durmus,
bana bakiyorlardi. Hayvanat bahceleri ve sirklerdeki acinacak durumdaki
hayvanlar degildi bunlar. Piril piril parlayan siyah kurkleri ve zeka fiskiran
gozleriyle, dogal ortamlari olan ormanin magrur, asil ve kuvvetli efendileri
olduklari ortadaydi. Ozellikle de erkek, neredeyse bir karis capindaki
kollari, derin gogus kafesi ve bir pehlivaninkinden genis omuzlariyla,
antropoloji kitaplarinda okudugum “Bir sempanze 5 yetiskin erkegin gucune
sahiptir” sozunu kolayca ispatlayabilecek gibi gozukuyordu. Fakat isterlerse
beni kolayca oldurebilecek bu canlilarin yaninda icimi degil korku, daha
once hic hissetmedigim bir huzur duygusu kaplamisti.
Sempanzenin koyu kahverengi gozlerinin icine baktigimda, kendi gozlerimin
yansimasini gordum ve aramizdaki 5 milyon yillik evrimsel mesafenin hemen
eriyip yok oldugunu hissettim. Sanki modern insanin (Homo sapiens) atasi
Australopithecus afarensis karsimdaydi. Daha once hicbir hayvanda hissetmedigim
bir bilinc, bir asinalik duygusu vardi bu gozlerin icinde. Zaten genlerimizin
%98’ini paylastigimiz bir canli daha farkli olabilir miydi ki? Isterdim
ki, evrim kavramina karsi cikanlar, sempanzeleri “aptal maymunlar” (sempanzeler
bilimsel olarak maymun degil, insanlarin da dahil oldugu Hominoidea super
ailesine dahil bir turdur) diye asagilayan cahil insanlar yanimda olsun,
bu gozlerin icine bakabilsin. Zaten beni Harvard Universitesi’nde biyolojinin
yaninda antropoloji lisansi yapmaya iten de sempanze ve diger primatlara
karsi hissettigim hayranlik olmustu ve bir aksilik olmamis olsaydi, tez
arastirmami Kibale’nin maymunlari uzerine yapacaktim. Peki nedir primatlari
bu kadar ozel kilan? Iste dogadaki en yakin akrabalarimiz hakkinda bilmeniz
gerekenler.
Insanlarin
da dahil oldugu primatlar takiminda 234 civarinda tur yer almaktadir. Primatlarin
kokeninin, 70 ila 100 milyon yil once tropik ormanlarda yasayan, sincap
buyuklugunde, bocekcil canlilara dayandigi dusunulmektedir. Ozellikle de
son 30 yilda yapilan bilimsel arastirmalar sonucunda, insanlarin primatlarin
soyundan geldigi tartisilmaz bir gercek olarak ispatlanmistir. Yaklasik
5 milyon yil once Akdeniz’in tamamiyle kurumasi sonucunda baslayan kuraklik
yuzunden, dogu Afrika yagmur ormaninin etrafi savan (tropikal otlak alan)
ile cevrili parcalara ayrilmistir. Bilim adamlari, bu orman parcalarinda
yasayan sempanze benzeri canlilarin zamanla savan ortaminda yasamaya uyum
saglayip, iki ayaklari uzerinde yurumeye baslayarak ilk insan turlerine
donustugunu gosteren bircok fosil bulmustur.
Primatlari
diger memelilerden ayiran ozellikler arasinda, basparmaklara sahip kavrayici
el ve ayaklar, parmaklarda penceler yerine duz tirnaklarin varligi, gozlerin
yanlara degil one dogru yonelmis olmasi, genellikle keskin gorus yetisi,
diger canlilara gore daha gelismis beyin yapisi ve yavrularin anneye uzun
sure bagimli olmasi sayilabilir. Bu ozelliklerin hepsine sahip olmayan
bircok primat turu vardir ve primatlarin cok cesitlilik gosteren bir grup
olmasi, bilimsel siniflandirmalarini guclestirir.
Yine de antropologlarin genel kanisi, primatlarin iki
ana grubdan ve yaklasik 10 familyadan olustugu konusunda hemfikirdir. Lemur,
loris ve tarsierler prosimiyen olarak bilinen ilkel primatlar grubunu,
maymunlar, insansi primatlar (sempanze, goril ve orangutan) ve insanlar
da, antropoid olarak bilinen modern primatlar grubunu olusturur. Ilkel
primatlari diger primatlardan ayiran ozellikler arasinda, daha cok gececil
olmalari, bircok turun gorme degil koku duygusuna agirlik vermesi, beyinlerinin
daha az gelismis olmasi, yuzlerinin basik degil, genellikle kopek gibi
cikik olmasi ve bircok turun biyiklari olmasi sayilabilir.
Prosimiyenler,
Asya’da yasayan ve daha cok sincaplari andiran en ilkel primat grubu agac
soreksleri (Tupaiidae), Afrika ve Asya’da yasayan galago ve lorisleri (Lorisidae),
Asya’ya has, gremlinleri andiran tarsierleri (Tarsiidae), ve Madagaskar’da
yasayan lemurlari (gercek lemurlar (Lemuridae), indrid (Indriidae) ve aye-aye
(Daubentoniidae) familyalari) kapsar. Insansi primat familyalari ise, Guney
Amerika’daki marmosetgiller (Callitrichidae), diger Guney Amerika maymunlari
(Cebidae), Afrika ve Asya maymunlari (Cercopithecidae), Asya’ya has, uzun
kollariyla agaclardan asilip sallanarak hareket eden gibonlar (Hylobatidae),
orangutan, goril ve sempanze (Pongidae) ve insan ile en yakin atalarindan
olusur (Hominidae).
Primatlar,
yasam bicimleri, davranislari ve boyutlari acisindan cok cesitlilik gosterir.
En kucuk primat, Madagascar’da yasayan ve yaklasik 13 cm uzunluga ve 50
gram agirliga sahip fare lemurudur (Microcebus murinus). En buyuk primat
ise, ortalama 160 kilo agirligiyla erkek gorildir (Gorilla gorilla). Primatlarin
atalarinin tropik ormanlarin agac tepelerinde yasadigi dusunulmektedir.
Her ne kadar 41 derece kuzey enlemine kadar rastlanan ve karli kis mevsiminde
bile hayatta kalabilen Japon sebegi (Macaca fuscata) gibi birkac tur iliman
iklime uyum saglamissa da, kisin yiyecek kaynaklarinin azligi yuzunden
gunumuzde de primatlarin cogu, Afrika, Asya, Hindistan ve Guney Amerika
ve Madagaskar’in tropik ormanlari ve savanlarinda yasar. Guney Amerika’da
yasayan maymunlarin hepsi tropik ormanlarda yasar. Ote yandan, Asya ve
Afrika’daki bazi maymun ve sebek turleri, savanlar, tarlalar ve yerlesim
merkezlerinin civarinda yasamayi tercih eder.
Primatlar
dort temel hareket sekli sergilerler. Bunlar, agac govdesine sarilip baska
agac govdelerine ziplama, dort ayak uzerinde hareket, kollardan asilarak
sallanma ve iki ayak uzerinde yurumedir. Bircok primat turu ayakta durabilir
ve hatta bazi turler iki ayak uzerinde kisa mesafeleri katedebilir. Ama
uzun mesafeleri iki ayak uzerinde katetme sadece insana mahsustur. Genel
olarak primatlar cokoburdur ve fazla bir ozellesme gostermeyen disleri
ogutmeye, kesmeye ve cignemeye musaittir. Genellikle diger memelilerle
beslenmeyen primatlar (bazi sebek turleri, sempanze ve insan istisna olmak
uzere), cogunlukla meyve, yaprak, agac kabugu, yumurta, kemirgen, bocek
ve recineyi tercih eder (recine ve bocekleri kucuk Guney Amerika maymunlari
ve kuck prosimiyenler yer).
Her ne kadar
insanlar yuzunden, bircok primat turunun soyu tehlikedeyse de, primatlar
evrimsel olarak basarili bir gruptur ve bircok tropik bolgede, en yaygin
canlilar arasinda primatlar vardir. Primatlarin genel olarak fizyolojik
acidan fazla ozellesmeyip, degisen cevre sartlarina uyum saglayabilmeleri
ve gelismis beyinleri sayesinde bulunduklari ortamdan en iyi sekilde faydalanabilmeri,
bu basarinin en onemli sebeplerindendir. Bunun yaninda primatlarin keskin
gorme duyulari ve yuksek hareket yetenegine sahip elleri de onlari basarili
kilan ozelliklerdendir.
Primat evrimindeki
en onemli giderek gelisen beyin kapasitesi olmustur. Antropoid ya da modern
primatlarin ortalama beyin/govde orani, hemen tum diger canlilardan ve
ilkel prosimiyen primatlarinkinden daha yuksektir. Ortalama antropoid primatin
beyin kivrimlari ve beyin yuzey alani da diger canlilarinkinden daha fazladir.
Primat yavrularinin cogu genellikle gozleri acik, tuylu ve destege ihtiyac
duymadan dogar. Bunun istisnalari, sempanze, goril ve insandir. Gelismis
beyine paralel olarak, beynin gelismesine yeterince sure tanimak icin,
primatlarda yavrunun anneye baglilik donemi giderek artmis, disilerin yavru
yapmalari arasindaki sure de giderek uzamistir. Bu sayede bircok primat
turu gelismis bir sosyal yapiya sahiptir.
Bu karakteristikler
ozellikle de insanda gelismis olup, yuksek beyin kapasitesi, usta elleri
ve her turlu kosula uyum saglayabilmesi ile Homo sapiensi gezegenin en
baskin canlisi haline getirmistir. Maalesef insan, ustun beyin kapasitesine
ragmen, hala yasadigi ortami koruma bilincini gelistirememistir. Hizli
nufus artisi ve dogal ortamlarin hizla yok edilmesi yuzunden, bircok canlinin
yaninda, primatlarin da bircok turu yok olmus veya yok olmanin esigindedir.
Bunun yaninda kacak avlanma, laboratuar arastirmalari ve ev hayvani olarak
yakalanma yuzunden de her yil yuzbinlerce primat dogal ortamlarindan silinmektedir.
Asya, Afrika ve Guney Amerika ve Madagaskar’in yagmur ormanlarindaki bircok
primatin soyu tukenmek uzeredir. Bir zamanlar Madagaskar’da yasamis olan
goril buyuklugundeki lemurlar insan tarafindan yeryuzunden silinmis, en
yakin akrabalarimiz olan orangutan, goril ve sempanzelerden dogal ortamlarinda
sadece birkac bin tane kalmistir. Tum bunlarin onune gecmek icin her bireye
dusen, nufus artisininin onune gecmek, cevre bilinciyle hareket etmek ve
dogaya zarar verecek faaliyetlerden kacinmaktir. Yoksa yok ettigimiz sayisiz
canliya, bize en yakin turleri de ekleyerek ebediyen yanliz kalmaya mahkumuz.
Afrika'nin
golleri ve sulak alanlari
Giris