11. SONUC: DONUSU OLMAYAN BIR YOLDA MIYIZ?
Afrika’nin
tum temel ekosistemlerini arastirdigim toplam alti ayin sonunda, halen
kara kitanin muhtesem dogasina tanik olmanin essiz mutlulugu ile bu doganin
cogunun yok olmak uzere olmasinin ve kitanin insanlarin karsi karsiya oldugu
sayisiz cevre sorununun verdigi uzuntu arasinda bocaliyorum. Bir Uganda
dag gorilinin kahverengi gozlerinde gecmisimizi gormenin tuyler urpertici
heyecani, bu muhtesem akrabalarimizin son siginagi olan dag ormanlarinin
gunbegun fakir Afrikalilar tarafindan yokedildigi dusuncesiyle caresizlige
yer veriyor. Madagaskar aciklarinda, su altinda etrafimi saran, akla gelen
her rengi sergileyen baliklarin cesitliligiyle kendimden gecmem, biraz
sonra parcalanmis mercanlarin cesetlerini gormemle bedbinlige donusuyor.
Kuzey Kenya’nin kurak bozkirlarindaki beklenmeyen canli cesitliginin verdigi
umit duygusu, buranin bir deri, bir kemik, yuzlerinde sayisiz sinegin cirit
attigi, fakir yerlileriyle tanismamla yerini depresyona birakiyor. Belki
de en can sikicisi, bu talihsiz kitanin her derdine sahit oldugumda, Turkiye’deki
benzer bir sorunun aklima gelmesi, “Biz de mi donusu olmayan, yokolusa
giden bir yoldayiz?” sorusunun surekli uykularimi kacirmasi.
Ne yazik ki halkimizin cogunlugu bu endiseleri paylasmiyor.
Hele hele aclik, kuraklik, hastalik, sivil savaslar ve hatta hatali bir
sekilde yamyamlikla bagdastirdigimiz Afrika’yla yurdumuzun cevre sorunlari
acisindan benzer bir konumda oldugu dusuncesi bu konulari tartistigim bircok
yakin arkadasim tarafindan bile abartili bulundu. Ama yasadigimiz sorunlara
madde madde baktigimizda, bu dertli kitayi pencesinde bulunduran bircok
derdin ulkemizi de kiskacina aldigi tartisilmaz bir gercek. Peki nedir
bu sorunlar ve bunlarin onune nasil gecebiliriz?
Olumcul kisir dongu: Nufus artisi, dengesiz gelir dagilimi,
egitimsizlik
Dunyada oldugu
gibi ulkemizde de en buyuk cevre sorunu tahmin edildigi gibi kirlilik veya
orman yanginlari degil. Doganin ve insanligin sagligini hatta varligini
tehdit eden bircok faktorun altinda, cogumuzun zararli degil tam tersine
faydali gordugu bir olgu yatiyor. Bu da insanlarin, gezegenimizi saran
bir kansercesine durmak bilmeden artmasi, cogalmasi. En son UNESCO statistiklerine
gore, dunyanin ortalama yillik nufus artis hizi yuzde 2.5. Bu da dunya
nufusunun gunde yaklasik yarim milyon, yilda ise 150 milyon artmasi. Yani
her yil dunyaya 15 Istanbul’un daha eklenmesi. Dunyanin nufusu 1999’un
Ekim ayinda 6 milyari gececek. Ayrica bu artis hizi yuzde olarak gerceklestiginden,
her yil dunyaya eklenen insanlarin sayisi toplam sayiya oranla artiyor.
Eksponansiyel artis diye tanimlanan bu artis (banka faizleri gibi), dogada
sadece sistemlerde goruluyor ve her zaman cokmeyle sonuclaniyor.
Ornegin yeni bir ortama gelen bir grup tavsan, eksponensiyal bir hizla
ugreyip buradaki kaynaklarin hepsini tuketince, acliktan olurler. Zaten
daha acliktan olmeye baslamadan, artan nufus yogunlugu nedeniyle hastaliklara
uygun bir ortam dogar ve salgin hastaliklar tavsanlarin buyuk bir kismini
ortadan kaldirabilir.
Her ne kadar
zeki ve teknoloji sahibi canlilar olsak da, biz insanlarda doga kurallarinin
esiriyiz. Dunyamizi buyuk bir ada gibi dusunursek, bizim de birgun kaynaklarimizi
tamamiyle tuketecegimiz asikar. Ama daha da onemlisi, kaynaklarimizin tamamiyle
yok olmasini beklemek anlamsiz cunku bu olumcul asamaya gelmeden bile hizla
artan nufus yuzunden ksi basina dusen kaynaklar azaliyor, salgin hastaliklar
artiyor ve hayat standartlari giderek dusuyor. Her ne kadar bircok teknolojik
gelismeler gerceklesse de, astronomik artis yuzunden bu teknolojik gelismelerin
faydasi genellikle sadece bu gelismelerin cogunlugunu gerceklestiren Japonya,
A.B.D. ve Avrupa ulkelerine dokunurken, her yil dunyada 1 milyar insan
aclik sinirinin altinda yasamaya devam ediyor, gezegenimiz atiklarin altinda
boguluyor ve dogal kaynaklarimiz hunharca tuketiliyor. Bunun yaninda, nufusu
surekli artan ulkelerin kisitli kaynaklari durmaksizin cogalan vatandaslarina
yetmiyor, herkese egitim hizmeti goturulemiyor, gelir ucurumu artiyor ve
egitimsiz ve fakir cogunluk dusunmeden cocuk yapmaya devam ederek bu kisir
donguyu devam ettiriyor.
Her ne kadar hizla artan insan nufusu, egitimsizlik ve
esit olmayan gelir dagilimi dunyanin cevresel ve diger sorunlarinin temelinde
yatiyorsa da, bu nedenleri cozumlemeye calismanin yaninda, bunlarin dogaya
ve insanlara verdigi zararlari onlemek de her toplumun onde gelen amaclarindan
olmalidir. Nufus, egitimsizlik ve gelir dagilimi sorunlarinin kokenine
inmek onemliyse de, gerek bu temel problemleri cozmek buyuk miktarda kaynak,
zaman ve politik hareket gerektirdiginden, gerekse cevre sorunlari bir
an once mudahele edilmesi gereken kritik bir seviyede olduklarindan, bu
sorunlarin analizi ve cozumlenmesi, nufus, egitimsizlik ve esitsizlik kisir
dongusunu kirmak kadar onemlidir.
Dunyadaki ve ulkemizdeki temel cevre sorunlari
Suphesiz ki dogal
ortamlarin ortadan kaldirilmasi ve cevre kirliligi, en kritik, en zararli
ve en cok cabuk mudahele gerektiren iki temel cevre sorunudur. Her ne kadar
cok farkli gozukseler de, bunlarin kokeninde yatan da, hizli nufus artisi
ve beraberinde getirdigi bilincsiz gelisme ve buyumedir. Hizli ekonomik
buyume bir ulke icin faydalar getirse de, bu buyume plansiz ve duzensiz
bir sekilde oldugunda cevreye buyuk zararlar verir. Bu ozellikle de ulkemiz
icin gecerlidir. Ozellikle 1980’lerde yayilan “hizla ve ne pahasina olursa
olsun buyume” dusunce yapisi nedeniyle, endustriyellesmenin tum yan etkileri
goz ardi edildigi gibi, nufus ve sehier planlamasina gereken onem
verilmedigi icin birkac temel merkez cok geliserek tasiyamayacaklari kapasitede
insanlarin gelip buralara yerlesmelerine neden olmustur. Bunun sonucunda
duzensiz, kuralsiz ve son derece hizli yapilasma ortaya cikarak, ozellikle
de Istanbul ve Ankara gibi metropolislerimizdeki dogal yapinin hemen hepsini
yok etmis ve gunumuzde sehirlerin su ve havasini da tehdit etmektedir.
Ayni sekilde, duzensiz sanayilesme de benzer etkilere yol acmis, daha da
kotusu, goz ardi edilen atik aritma programlarinin eksikligi yuzunden havamiz,
suyumuz ve topragimiz inanilmaz miktarlara varan kimyasal maddelerle dehset
verici bir sekilde kirletilmis ve kirletilmektedir.
Tabi hizli nufus artisi ve bilincsiz imarlasmanin etkileri
sirf metropolislerle sinirli degildir. Ormanlarimiz aniz yakmaya, dogal
bozkirlarimiz tarla acmaya, sulak alanlarimiz “islah” calismalarina, sahilerimiz
amansizca kurulan turizm tesislerine, makilerimiz kecilere ve nehirlerimiz
dusunmeden insa edilen barajlara kurban edilmektedir. Tabi bunlarin yaninda
bircok diger dogal ortam da baska bircok sebep nedeniyle yok olmaktadir.
Tabiki tum
bu yaptiklarimiz yanimiza kalmamaktadir. Hepimizin hatirlayacagi gibi,
1997’inin bahar aylarinda Bati Karadeniz bolgemiz korkunc bir sel felaketiyle
sarsilmis, onlarca insan hayatini kaybetmis ve trilyonlarca liralik maddi
zarar meydana gelmistir. Simdi sadece dere yataklarinin islahi ve tamiri
icin 30 milyon dolar masraf yapilacaktir. Bu buyuk sel felaketinin en onemli
sebeplerinden biri, Bati Karadeniz daglarindaki ormanlarin cogunun kesilmis
olmasidir. Karadeniz’den gelen yagmurlari tutan ve sele donmesini engelleyen
bu ormanlari kaybetmek, yoreyi boyle bir sel felaketine hazirlamistir.
Bircogumuzun sadece kereste olarak gordugu bu ormanlar eger yok edilmemis
olsalardi, bizi onlarca trilyon liralik zarardan kurtaracaklardi. Maalesef
bircok ulke gibi, bizim de ekonomik planlarimizda boylesi cevre hizmetlerinin
maddi katkilari hesap edilmez ve doga sadece tuketilerek kisa vadeli gelir
elde edilebilecek kaynaklardan ibaret gorulur. Bu hatali dusunce yapisinin
bir an once degismesi sarttir.
Dogal tahribatin
yol actigi maddi kayiplarin belki de en iyi ornegi, yurdumuzu pencesine
almis olan erozyondur. Son yillarda Hayrettin Karaca liderligindeki TEMA
organizasyonunun faaliyetleri sayesinde farkina vardigimiz erozyon, yine
de her yil buyuk kayiplara neden olmaktadir. Erozyon, bilincsiz tarim politikasi,
orman ortusunun yakilarak ve kesilerek yok edilmesi ve koruyucu bitki ortusunun
diger sebeplerle yok edilmesi sonucu, topragin ruzgar ve yagmurun asindirici
etkisine maruz kalmasi sonucu meydana gelir. Turkiye’nin yuzey alaninin
%73’u, yogun erozyon riskine sahiptir. Her yil ruzgar ve yagmur erozyonu
nedeniyle 1 milyar tonun uzerinde toprak, akarsu, gol ve denizlere akmakta
ve barajlari doldurarak islevlerini kisitlayip omurlerini kisaltmaktadir.
Bunun yaninda, bitki ortusunun depolayabilecegi milyonlarca metrekup su,
bize faydasi olabilecekken, her yil seller halinde buyuk felaketlere yol
acmaktadir.
Yillik erozyonun bize maddi kaybi tahminen yaklasik 150
milyon dolardir ki bu Turkiye’nin yillik kimyasal gubre butcesinin on katidir.
Erozyonla tasinan topraklar nehir ve gol ekosistemlerini olumsuz sekilde
etkileyip balik nufuslarini azalmasina neden olmaktadir. En onemlisi de,
erozyon yuzunden topraklarin yerini alttaki kaya tabakasi almakta, Turkiye
hizla collesmektedir. Tahminlere gore ulkemizdeki erozyon yavaslatilamazsa,
Turkiye’nin cogunlugu yarim asir icinde col halini alacaktir.
Kayiplarimiz
sadece karayla sinirli degildir. Bir zamanlar elliye yakin tur baligin
yakalandigi Marmara Denizi’nde, gunumuzde sadece dort ticari balik turu
kalmistir ve onlarin da soyu tukenmek uzeredir. Ayni sekilde Karadeniz’in
de balik stoklari tukenmis, Ege ve Akdeniz’in stoklari da tukenmenin esigine
gelmislerdir. Yuzyillarca milli kaynaklarimiz, “Nasil olsa sahsimin degil”mantigiyla
hareket eden bencil bireylerin yaptiklarinin kurbani olmustur. Benzer sekilde,
ulkemizin dunya capindaki bitki, hayvan ve diger canli zenginligi, dogal
ortamlarin amansizca yok edilmesinin yaninda, gerek biyolojik kacakcilik
gerekse asiri avlanma nedeniyle buyuk bir hizla tukenmektedir. Afrika,
Asya ve Avrupa ekosistemlerinin merkezinde olan ulkemiz, essiz bir dogal
zenginlikle bagislanmis olmasina ragmen bu benzersiz hazineyi har vurup
harman savurduk ve savuruyoruz. Bir zamanlar tum dunyada kaplan, aslan,
leopar ve citayi sinirlarinda barindiran tek ulke olan Turkiye’de, artik
leoparin (pars) varligi bile cok dusuk bir ihtimaldir. Ayni sekilde, gorkemli
boz ayilarimiz ve kurtlarimiz, “canavar” diye hizla yok edilmekte, dunyanin
cesitli ulkelerinde ekoturizmin gozbebegi olan ve buyuk miktarda gelir
getiren bu canlilar, ulkemizden silinmektedirler. Bu gorkemli memelilerin
yaninda, nergis ciceklerinden engerek yilanlarina, kelebeklerden doganlara,
bircok ender ve/veya ulkemizden baska hicbir yerde bulunmayan sayisiz canli
turu, kontrol edilemeyen birkac bencil vatan haini tarafindan yurtdisina
kacirilmakta, halkimiz bu dogal hazinelerden mahrum edilmektedir.
Yanlis politikalar
ve bencil bireyler yuzunden sadece canlilar degil, ayni zamanda tum ekosistemler
de yitirilmektedir. “Bataklik” diye gorulen, dogal ve acidan buyuk onem
tasiyan sulak alanlar kurutulmus ve kurutulmaktadir. Kuslara, baliklara
ve daha bircok ture yuva islevi goren sazliklar kesilmekte ve yakilmakta,
fabrikalar atiklarini hicbir kontrol olmadan sulak alanlara bosaltmakta,
bircok ciftci istedikleri miktarlarda su cekmektedir. Bu yuzden Turkiye’nin
dunya capinda onemi olan sulak alanlari giderek azalmakta, bircok sukusunun
ve diger sulak alan canlisinin soyu tukenmis veya tukenmektedir.
Benzer sekilde ozellikle Orta Anadolu’daki dogal bozkirlarimiz
yakilmakta, tarlalara donusturulmekte ve mekanize tarim ve yogun bocek
ilaci kullanimi nedeniyle bircok bozkir canlisinin soyu tukenmek uzeredir.
Tabiki ciftcilerimiz de hayatlarini kazanmak zorundadir fakat bilincli
bir cevre politikasiyla dogaya cok daha az zarar vererek ayni kari elde
etmek, hatta toprak yogun kullanim sonucu kendini yenileme kapasitesini
yitirmeyeceginden, cok daha karli cikmak mumkundur ve dunyanin bircok yerinde
boyle bir tarim politikasinin faydalari gorulmustur.
Peki hic umit
yok mu? Ulkemiz ve gezegenimizin diger kisimlari da Afrika’nin bir cok
kesimi gibi dogal cesitliligin yok oldugu, bitki ortusunun ortadan kalktigi,
hastalik ve acliktan hayatla olum arasinda gidip gelen insanlarla dolu
corak, kirli haline mi gelecek? Dogal zenginligimizi yok etmemek icin sanayi,
tarim ve gelisme acisindan buyuk fedakarliklar yapmak zorunda mi kalacagiz?
Hayir. Her ne kadar dogamiz bizden cok cektiyse de, halen kurtulus umidi
vardir. Ayrica bilincli bir cevre politikasinin , kararli bir sekilde uygulanmasi,
degil kalkinmayi kosteklemek, ekolojik faydalarin yaninda, buyuk maddi
kazanclar da getirebilecektir. Zaten saglikli bir doga, ayni zamanda saglikli
bir ekonomi ve saglikli bir halk demektir. Kisa vadeli kazanclar icin gerceklestiren
cevresel tahribat, dogal felaketler, kirlilik, saglik sorunlari ve kaynaklarin
tukenmesi olarak bize geri donmektedir. Cevremize ve dogal kaynaklarimiza
mumkun oldugu kadar az zarar vermeyi amaclayan bir kalkinma duzeni, dogal
kaynaklarin tekrar tekrar kullanilip gelir getirmesinin yaninda, dogal
felaketlerin ve cevresel kaynakli saglik sorunlarinin onune gecerek halkimiza
trilyonlarca liralik fayda saglayacaktir. Dunya Bankasi’nin hesaplarina
gore, ulkemizdeki buyuk sehirlerde gorulen seviyede su ve hava kirliligi,
her yil kisi basina yaklasik 130 dolar kayba yol acmaktadir ki bu da ulkemizde
her sene cevresel kaynakli saglik sorunlari ve isgucu kaybi nedeniyle 10
milyar dolarin kaybi demektir. Cevre kirliliginin onune gecmek, bu maddi
kayibi buyuk miktarda azaltacaktir.
Dogal kaynaklarimizin getirileri
Dogal kaynaklarimizi
bilincli bir sekilde kullanmamiz, sel felaketlerinin azalmasi, erozyonun
onune gecilmesi, ormanlarimizdan tuketilmeden faydalanilmasi, balik stoklarimizin
yerine gelmesi, collesmenin engellenmesi, tarim zararlilarinin, etcil bocekler,
yilanlar ve yirtici kuslar gibi dogal metodlarla kontrol altina alinmasi
ve bircok diger ekolojik faydayi beraberinde getirerek buyuk maddi kazanclar
saglayacaktir. Mantikli olan, kaynaklarimizi hemen tuketerek bir daha gelir
elde edilemez hale getirmek yerine, geri donusumlu bir sekilde, surekli
gelir getirebilecek seviyede kullanarak ayni zamanda da saglik bir dogaya
sahip olmaktir. Bunu saglamak icin halk bilinclendirilmeli, dogaya olumsuz
etkisi olan kuruluslar bu etkilerine oranla vergilendirilmeli ve bu vergiler
de cevresel problemler (ki buna halk sagligi da dahildir) icin kaynak olarak
kullanilmalidir. Nasil bir sirket sahibi sermayesinin buyuk bir kismini
sirket gelirlerine harciyorsa, sirketler esasinda halka ait olan dogal
kaynaklari kullanip yine tum millete ait olan dogayi kirletmenin bedelini
de odemelidirler.
Ayrica saglikli bir dogaya sahip olmak, gunumuzde buyuk
bir gelir kaynagi olan ekoturizmi de beraberinde getirecektir. Her ne kadar
ulkemizde tarih ve sahil turizmi on plandaysa da, dogal guzelliklerin ve
biyolojik cesitliligin vurgulandigi cevre agirlikli ekoturizm gunumuzde
dunya capinda hizla artmakta ve dunyanin bircok ulkesinde buyuk bir gelir
kaynagi olusturmaktadir. Ozellikle Afrika’daki bircok ulke, her yil bu
sayede milyonlarca dolar kazanmaktadir. Her ne kadar ulkemizde fil, aslan,
zurafa gibi buyuk ve karizmatik canlilar olmasa da, Turkiye Guneydogu’daki
collerden camlarin turkuaz denizle bulustugu Ege kiyilarina, buzullarla
kapli daglardan Dogu Karadeniz’deki iliman iklim yagmur ormanlarina uzanan
buyuk bir doga cesitligine sahiptir ki bu essiz bir ekoturizm potansiyelidir.
Kus gozlemeden raftinge, dagcilikdan dalgicliga, ekoturizmin sayisiz yuzu
vardir ve ortalama ekoturistin iyi gelir duzeyine sahip olmasi, bu alanin
potansiyelini gostermektedir. Tabi Afrika’daki bircok olumsuz ornegin aksine,
ekoturizmin dogaya en ufak bir zarar vermemesi ve gelirin yorede yasamayan
birkac zengin kiside toplanmak yerine cogunlugunun faaliyetin gerceklestirildigi
bolgede kalmasi sarttir. Bu sekilde, yore halki dogayi korumanin getirdigi
kazanctan direk olarak yararlanabilecektir.
Demin belirtilenlerin
yanisira, doga fotografciligi seyahatleri, nehir ve deniz kano gezileri,
dag bisikleti turlari, doga yuruyusleri (ki bu, cok az malzeme gerektirdiginden,
hemen her kisi tarafindan gerceklestirilebileceginden ve dogaya nispeten
az zarar verdiginden, cok olumlu bir faaliyetdir) ve buyuk memeli turlerinin
dikkatlice korunup, nufuslarinin arttirilip insanlara alismasi durumunda
da, yabani yasam gozlem turlari, olasi ekoturizm faaliyetleri arasindadir.
Ozellikle yabani yasam turlari, ulkemizde henuz olmayan ama buyuk gelir
potansiyeli nedeniyle gelistirilmesi gereken bir alandir. Ayrica unutulmamalidir
ki, her yil milyonlarca turist, ulkemizin sahillerini dogal guzellik ve
temizlik nedeniyle secmektedir ve yapilan anketlere gore, Ege ve Akdeniz
kiyilarimizda gorulen kontrolsuz imarlasma ve hizla artan kirlilik, ulkemize
gelen turistlerin sayisinin dusmesinde buyuk rol oynamistir. Goruldugu
gibi, cevre turizminin muthis bir potansiyeli vardir.
Halk destegi ve cevre kuruluslari
Tabi tum bu cevre
reformlarinin gerceklesmesi, sadece ve sadece, reformlardan faydalanacak
olan halkin destegiyle olabilir. Unutulmamalidir ki, cevre sorunlari tepeden
gelen direktiflerle degil, bireysel karar ve faaliyetlerle cozumlenebilir.
Sonucta demokrasilerde, devlet ancak halkin destegi oldugunun dusunurse
bircok cevre kanunu yururuluge koyacaktir. Tabi bunun yaninda, bireylerin
gunluk faaliyetleri de cevre sorunlarinin artip azalmasinda buyuk rol oynamaktadir.
Her ne kadar cogumuz “Sirf benim yapmam ne farkedecek?” diye dusunsek de,
bireylerin birbirlerini etkilemesi ve bir dusunce yapisinin yeterince birey
tarafindan sergilenmesi sonucu toplumsal dusunce yapisinin degismesi, cevre
hareketlerinin temel mekanizmasidir.
Toplumsal
cevre hareketlerinde en onemli rol, devlet kuruluslari ile, halka dayanan,
kar amaci gutmeyen, bagimsiz cevre kuruluslarina dusmektedir. Ne mutlu
ki son yillarda bu kuruluslarin sayisi artmis ve gunumuzde, en basta Dogal
Hayati Koruma Dernegi, TEMA ve CEKUL olmak uzere, ECED, CEVKOR, Nukleer
Karsiti Platform, Doga ile Baris hareketi gibi bircok cevre organizasyonu
basariyla faaliyetlerini surdurmektedir. Ornegin DHKD’nin 13,000 bin, TEMA’nin
ise 32,000 uyesi olmasi, bu kuruluslarin ne kadar buyuk bir potensiyale
sahip oldugunun gostergesidir. Devlet de cevre konusunda onemli adimlar
atmis, bir Cevre Bakanligi kurulmus, ozellikle de cevre kirliligiyle basa
cikmak uzere cesitli ekipler gorevlendirilmistir.
Yine de daha
katetmemiz gerek daha cok yol vardir. Her ne kadar cesitli derneklerin
ve devlet kuruluslarinin cevre konularina egilmesi umit vericiyse de, muhim
olan bu konuda onemli sonuclarin alinmasidir. Ornegin Turkiye’de ruhsatli
avcilarin 6 milyon oldugu dusunulurse (her ne kadar bilincli avcilar doganin
korunmasinda onemli bir role sahipseler de, maalesef Turkiye’deki avcilarin
cogu av stoklarini korumak acisindan olumlu hicbir sey yapmamaktadir),
cevre derneklerinin katetmesi gereken yolun boyutlari ortadadir. Bunun
yaninda, devletin de dogayi koruma acisindan daha aktif bir tavir takinmasi,
cevre sorunlarina cok daha fazla kaynak ayirmasi, gerekli kanunlarin kagit
uzerinde kalmayip dogaya zarar verenlerin hemen cezalandirilmasi ve kanunlarin
gerek kapsam gerekse yaptirimlarim acisindan guncellestirilmesi sarttir.
Her ne kadar tum bunlar daha fazla kaynak ve ozellikle de daha fazla halk
destegi gerektiriyorsa da, cevre sorunlarinin maaliyetlerinin buyuklugu
goz onune alindiginda bu konuda yapilan harcamalarin sadece iyi bir yatirim
oldugu suphe goturmezdir.
Sonuc
Goruldugu gibi,
her ne kadar Afrika’yi uzak, ucra, farkli ve hatta ilkel bir yer gibi gorsek
de, bu kitayi sarmis olan cevre sorunlarinin hemen hepsini biz de yasamaktayiz
ve cesitli Afrika ulkelerinin vardiklari cozumler bizim icin aydinlaticidir.
Gerek Afrikalilarin uyguladiklari bilincli politikalar acisindan, gerekse
kitada yapilan yanlislar sonucu ortaya cikan cesitli cevre felaketleri
bizim olasi gelecegimizi yansittigindan, Afrika orneginden alacagimiz cok
ders vardir. Her ne kadar Afrika’nin bazi kesimleri gibi yogun kuraklik
ve aclik yasamasak da, milli parklarimiz Afrika’nin bircok ulkesine nazaran
cok daha az korunmakta ve memleketimizin dogasi halkin buyuk cogunlugu
tarafindan tamamiyle goz ardi edilmektedir. Bu tavir karsisinda, bircok
Afrika ulkesinde oldugu gibi, cok fakir olma ozrumuz de yoktur.
Tabi Afrika,
bizim icin egitici orneklerle dolu olmasinin yanisira, kendi basina da
essiz ve olaganustu bir kitadir ve en iyi sekilde korunmaya layiktir. Bu
muhtesem kitanin benzersiz yasam ortamlari ve bu ekosistemlerinin barindirdigi
evrim harikasi canlilar, ne yazik ki dunya bolgeleri icinde en hizli nufus
artisi oranina sahip olan Afrika’da, hizla ortadan kalkmaktadirlar. Dunyanin
her yerinde oldugu gibi, Afrika’da da bu korkunc gidisin onune gecmek,
hepimizin sorumlulugudur. Eger atalarimizin kokeni olan ve en uzun insanlik
gecmisine sahip olan Afrika’yi bile koruyamiyorsak, kendimizden utanmaliyiz.
Afrika’nin dogal ortamlari yok olursa, belki de en uzucusu, bir daha bir
sempazenin gozlerinin icine bakip bes milyon yil oncesine dayanan o tuyler
urpertici bagi hissedememek olacaktir.
Giris